Cuma, Mayıs 3, 2024
Google search engine
Ana SayfaKıbrısİfşa ve rüsva olduk, ne var, ne de yoktuk.

İfşa ve rüsva olduk, ne var, ne de yoktuk.

Mesarya Ovası’nda, Rum’lardan kalma, harabe domuz mandırasının yüz metre güneyindeydim.

Geniş vadinin kıraç yükseltinin ucundayım, güneş batmata meyilli. Hemen önümdeki vadide serpiliydi çocukluk ve ilk gençlik anılarım.

Geniş vadinin güneydoğu uç noktasındaydım.
Ve kokladığım hava, en tanıdık, anne kokusundan sonra en eski koku, toprak kokusu.

Çocukluğumu gömdüğüm toprağa usulca çöktüm. Etrafımda taze lapsanalar (Yabani hardal) otluğu.

Birini kestim, soydum ağzım attım.
Önce acı bir tat vurdu damağıma, sonra şirin bir lezzet dilime.
Hem acı, hem şiremsi, hem nahoş kokulu yabani hardal tadı.

Biraz daha eğilip toprağın kulağına fısıldadım.
Envai çeşit mis gibi çiçeklerin kokusunu yetiştirensin. Eğilip seni koklasam kokun hep aynı, biraz ölüm, biraz zulüm.

Çiçekleri türlü rengi senden gelse de.
Yer yer çok az farkla rengin aynı.
Kimyevi muhteviyatınla farklı olup, çeşitli adların olsa da topraksın sonuçta.

Hem tatlı, hem acı, hem de ekşisin, bir tutamını tadacak olsam ağız tadımı zehir zıkkım edersin.
Hayat gibi, sevgili gibisin vesselam ey toprak kadın!
Kucağına gireceksem ölmüş olmalıyım.
Tadına bakacak olsam acıya gark olurum.

Havada kurşuni bir bulut örtüsü. Yerde, yeşiller fışkırmış capcanlı yaşayan, ölü toprağı.
Ve çok hafiften esen belli belirsiz rüzgarın maskesiz yüzüme incecik dokunuşu.

Ortalık külli yeşile ve yer yer sarıya kesik.
Ve o adını bilmediğim, ya da seçip ayrıştıramadığım hem çok tanıdık, hem de nerdeyse unutulmuş bir kuşun, çocukluğumdan kalma ötüşü hala oradaydı.

Genişlemesine güneydoğudan kuzeybatıya uzanan bir vadinin içine kurulu..
Tam karşı yakada, batıda köyüm, dört bir yanım Mesarya Ovası. Sırtım doğuya dönük.

Pembemsi pusta, griye çalan ufkun berisinde. Bir minarenin çevresine serpiştirilmiş kahverengi damlar ve genelde beyaz duvarlar, çocukluğumun anı köyü.
Ve o evlerden biri de 50 yıllık geçmişimin gösterişsiz müzesi.

Bu, ölmüşlerimin kemik ve et kırıntı ufalanmışlığı, bu toprak.
Çocukluğumdan bu güne öten o kuş, en eski lapsana lezzeti.
Bu köy manzarası, şu uzaktan görünen kurşuni külahlı, tek şerefeli, sarı taş örmeli minare ve kubbesiz kiremit çatısı.
Bahçesinde kalitesiz bir musalla taşı.

Camiiyi kuşatan, insancıkları temsil eden kahverengi, kiremit ve veya gri damlardan ibaret, kimi yoksul fakat mutlu, kimi varlıklı ama acılı evler.
Evlerin içinde yaşayan çoğu tarafından unutulmuş, geçmişi unutmuş ve gelecekten korkan insancıklardan derme hayatlar.

Baharın, sarı ve yeşil imparatorluğunun, geçici, aldatıcı, mevsimsel güzelliği.
Yaz mevsiminin sarı ve toprak rengi çoraklığı, yalınlığı, yalnızlığı, susuzluğu, cehennemi andıran kavuruculuğu, estetiksiz, albenisiz sıradan bir ova çıplaklığı burası.

Kumsuz ve fırtınasız bir çöl kandırımacılığı.
Eni sonu, hepi topu buyum işte, buyuz ya da, bundan başka ne ola ki?

Topraktan bir lapsana otu kestim. Biraz acı, biraz şirin hardal baharatıydı tadı, tıpkı çocukluğumuz gibiydi, geçmiş gibi, çoğu kazık atmış eski dostlar misali.
Aynı şimdi şu an gibi.

Şimdi şurda, çocukluğuma gitmişken, ilkokul yıllarıma gitsem. Yoklama yapsam, o zamanlar mevcuttular, şimdi yoklar.
Kimisi toprak, kimisi varken yokluktalar.

Yoklama yapsam eksik çoktu, yapmasam öğretmen kızacak. Filan burda, falan ada dışında, filan göçmüş, şunun adresi kayıp, öbürünün izi belirsiz, kimisinden ses seda yok, felan feşmekan ise ahirete intikal etmiş.
Kimisi burun ucundan kıl aldırmaz selam vermekten aciz.

Anılar silik, hatıralar sönük, çocukluk yitik, gençlik gidik.
Şimdi şuracıkta, çocukken minik ayaklarla bastığım toprakta kırk üç numaralı potin hacminde yer tutuyorum çocukluğumun toprağında.
Şimdi dikeldim, bir ayakta duruş halindeyim, tek fark bu.

Bak yine öttü çocukluğumdan kalma türevini bilemediğim o kuş. Sırtımda doğu, önümde köyümün silüeti ve fonunda griden maviye çalan Beşparmakların kurşuni mavimsi yalancı rengi.

Yazsan unutulmayacak, yazmasan aklına takılıp içini çürütecek.
Bazen yazdıklarıma dönüşüyor hayatımın gerçeği. Bazan da yazmak istemediklerim, düşünmekten dahi kaçındıklarım hayatımın ta kendisi oluveriyor.
Düşünmekten de yazmaktan da hicap ediyorum bazı şeyleri.

Nereye gitsem ne etsem hiç bir şey sonsuz aynılıkta kalmıyor. İstemesen de değişiyor her şey. Yarım asrın yarısını geçirdiğin dostların el oluyor. Arkadaş bildiklerin yel oluyor. Biriktirdiğin insancıkların düşüp, akıp gözünden göz yaşında sele gidiyor.

Her şey, birey, aşk, meşk, mevki nüfuz muhakkak dönemini bitirip, önemini yitiriyor.
Her şeyin son demine denk geliyorsun ömrünün bir noktasında.

Daktilodan elektronik klavyeye, bilgisayardan tablete, oradan cep telefonu klavyesinde, on parmak daktilo yazarlığından tek bir parmakla yazmaya kadar geldik.

Şimdi, gidin yalnız bırakın beni, bir duble rakı ondan bundan avadan.
Bir çilingir bulun bana alet edevatı kapıp gelsin. Bir sofra kurup, oturalım beraber, bu çıkmazlığın, kapanmaz yaraların, acı veren mazide kalan anıların, açılmaz yürek kapılarınının basıl açılabileceğini.
Unutmak istediklerimizi de çelik bir kasaya kapatıp asla açılmaz bir şekilde nasıl kilitlenebileceğinin ustalığını bana da öğretiversin.

Bir anahtar birden çok kilidi açabiliyorsa, bu anahtara “Ana anahtar” denir. Ama bir kilit her anahtarla açılıyorsa, sorun büyük demektir ki kilidin bozuk, mahremiyetin muallak olduğu anlamına gelir.

O yüzden gidin çilingirlerin en ala ustasını bulun bana, şu yek başınalığın gariban çilingir sofrasına mana ve deva olsun.

her zaman dargın yaşadık
Her an ve dem ayrı gayrı,
mütemadiyen yalnızdık

genelde küskün sevdik
daima kırgın düşledik
hep limoni seviştik
ilelebet yarımdık

bazan çeyrek yaşadık
çoğu zaman senli sensiz
her daim yarım yamalaktık

hiç bu denli yakınken
bir o kadar uzak olmadın

ben musiki icra makamı
sen mülki icar makamı
ben çaldım, sen sattın
bu aşkta, dostlukta,
suçuma ortaktın
İfşa, rüsva olduk
Ne vardık ne de yokruk

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisment -spot_imgspot_imgspot_imgspot_img

Most Popular

Recent Comments