Başlığa baktığınızda ne alaka diye sorabilirsiniz, az sonra sorunuza net bir cevap bulacaksınız…
Ortadoğu yeni baştan dizayn ediliyor ve bu kez “nihai şekilde” dizayn ediliyor…
Süreç birkaç sene sürebilir, ama fazla uzamadan kesin bir sona varacaktır, çünkü doğu Akdeniz’deki trilyon dolarlık enerji rezervleri birilerinin kasalarını doldurmak için bekliyor, o kasalar da fazla bekletmeye gelmez, bir an önce dolmaları lazım…
Netanyahu’nun siyasi hayatının bitmesine sayılı günler kala Hamas çapulcularının geçen 7 Ekim’de ani bir baskınla 1200’den fazla İsrailli’yi çocuk çoluk demeden sebepsiz yere hunharca katletmesinden bu yana geçen süreçte, yarıya yakını çocuk olmak üzere 40 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti, Netanyahu’nun siyasi ömrü uzadı, hatta ve hatta, Amerikan Senatosu’nda sanki Amerika’nın gerçek başkanıymış gibi karşılandı, ki aslında Amerika’nın her dönem gölge başkanı o dönemde İsrail’i yöneten kişidir…
Hamas’ın gözlerine kan bürümüş çapulcuları önce ortalığı kana buladılar, sonra da fareler gibi Gazze’nin altındaki tünellerine kaçtılar, İsrail de bunların ardından olanca gücüyle Gazze’ye daldı, başta Hamas çapulcularının aileleri ve yakınları olmak üzere, hedef gözeterek veya gözetmeyerek vurmaya başladı, öyle bir vurdu ki, artık ortada Gazze filan kalmadı, sadece adı kaldı…
Gazze’deki yıkım öylesine büyük ki, yüzlerce milyar dolarlık inşaat rantı şimdiden inşaat şirketlerinin iştahını kabartıyor…
Diğer taraftan, Doğu Akdeniz’de İsrail’in payına düşecek olan enerji rezervlerinin yüzlerce milyar dolarlık, belki de trilyon dolarlık gelirinden artık Filistinlilere zırnık koklatılmayacağı da bir gerçek, ki bence savaşı başlatılmasındaki esas sebep de budur…
Birileri bu sonucu elde etmek için zırcahil Hamas çapulcularını maşa olarak kullandı, onlar da en iyi bildikleri şeyi yaptılar, 1200’den fazla masum insanı olabilecek en alçakça, kalleşçe ve hunharca şekilde katlettiler, karşılık olarak da aynı şekilde şimdi bu olayların başlamasında hiçbir rolü ve suçu olmayan Filistinli masumlar katlediliyor…
Hamas çapulcularının yaptıkları şey, yumurta kafalarıyla taşa kafa atmaktı…
Taşın misillemesi önüne çıkan bütün yumurtaları ezerek geldi, hatta öyle bir ezdi ki, sadece yumurtalar ezim ezim edilmekle kalmadı, kendilerine kümes bildikleri yer de lapaya çevrildi, kafalarına yıkıldı…
Amma ve lakin, bu vahşetin içinde, yukarda da belirttiğim gibi, olan çocuklara oldu, vahşetin ortasında kaldılar, en az 15-20 bin çocuk hayatını kaybetti, geriye kalanlar da dehşetin, vahşetin ortasında kaldılar…
Yumurtaların “babası” İsmail Haniye idi, kendini Tahran’daki kümesinde emniyette sanıyordu, kümesi de kendisi de tek bir nokta atışıyla paramparça edildi, ki eminin onun sayesinde bir kez daha savaşla tanışan ve perişan olan Filistinlilerin büyük bir çoğunluğu arkasından tek damla gözyaşı dökmeyecektir…
PKK sevicisi ve destekçisi, Çin’de doğu Türkistan’da Türkleri katleden Çin yönetimini destekleyen ve katledilen Türklere de terörist diyen (aynada suratına baksa teröristin kim olduğunu görecek), FKÖ’nün artığı El Fetih’in 2005’ten beri başındaki zat olan, diktatör bozuntusu Mahmud Abbas da, timsah gözyaşları dökse de, Gazze’deki en büyük “rakibinin” temizlenmesiyle aslında rahat bir nefes aldı, hatta ve hatta, kimselere çaktırmadan İsrail’e rakibini ortadan kaldırdığı için bol keseden dualar da etmiştir…
Ondan önce, Hamas çapulcuları İsraillileri katlettiğinde kına yakan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Amir Abdullahiyan’ı taşıyan helikopter Azerbaycan’dan İran’a dönerken güya kötü hava şartları yüzünden İran sınırına girdikten hemen sonra, adı UZİ olan bir köyün yakınında düştü ve içindeki herkes cayır cayır yanarak öldü…
UZİ, İsrail ile özdeşleşmiş olan ve dünyanın en hızlı otomatik atış yapan tabancalarından biridir, yakın mesafede atışından kurtulmanın imkanı yoktur, saniyede insanın vücuduna en az 15 mermi çakabilir, paramparça edebilir…
Tesadüfe bakın ki, İran Cumhurbaşkanı’nı taşıyan Bell 212 helikopteri belirsiz bir sebeple diğer gruptan ayrılıyor ve gidip UZİ köyünün dibinde düşüyor…
Tesadüf herhalde!
Ermenistan-Azerbaycan savaşları sırasında özellikle Filistinliler, Hamas ve El Fetih bir yerlerini yırta yırta Ermenistan’ı desteklediler…
Peki, sadece bunlar mı Ermenistan’ı destekledi?
Elbette hayır canlarım benim, İran, Yunanistan ve Rusya da yırtına yırtına Ermenistan’ı desteklediler, öyle ki, masum Azeriler katledilirken, daha doğrusu Hocalı vahşetinde olduğu gibi, olabilecek en hunhar şekilde soykırıma uğratılırken, Azerileri katleden her kurşunda, hamile kadınları, annelerinin karnındaki çocukları kesen her bıçakta payları vardı…
Yunanistan’ın zaten Anadolu’da, Kurtuluş Savaşı sırasında ve Kıbrıs’ta Hocalı katliamı gibi olaylarda, Atlılar, Muratağa, Sandallar katliamlarında bol tarafından vukuatı vardı…
Peki Azerbaycan’ı kim destekledi?
Azerbaycan’a en büyük desteği açık ara İsrail verdi, Azerilerin Ermenilerle savaşlarda kullandıkları teçhizatın yüzde yetmişi İsrail tarafından sağlandı, geriye kalan yüzde otuzu da Türkiye tarafından…
Bu arada, hakkını yemeyelim, Ukrayna bile, sırf Rusya’ya misilleme olsun diye, göstermelik de olsa, Ermenistan’a karşı Azerbaycan’ı destekledi, biraz da Pakistan destek attı…
Sevgili din kardeşlerimiz İranlılar ve Filistinliler söz konusu olan Türk düşmanlığı olduğunda, Türk kanı içmekten ve içilmesine yardım etmekten nedense büyük bir keyif alıyorlar, ama her köşeye sıkıştıklarında ilk akıllarına gelen de Türkiye’den yardım istemek oluyor…
Aynısını Amerikan emperyalizminin vazgeçilmez uşağı olarak Türkiye’yi bölmek için harıl harıl uğraşan, 40 binden fazla Türk askerinin ölümünden sorumlu PKK’yı, yüzden fazla Türk diplomatı katleden ASALA’yı destekleyerek de yaptılar…Aynısını Kıbrıs’ta Rumlar Kıbrıslı Türkleri dilim dilim doğrarken, köşe bucak katlederken, çocukları kadınları yaşlıları hunharca katlederek toplu mezarlara gömerken de yaptılar…
Siyasi suikastlerin ustası olan Rusya, hiç utanıp sıkılmadan kalkıp İsmail Haniyeh suikastini kınadı!
Güler misin, ağlar mısın!
Buraya kadarı net mi?
Hadi Arapların Türk düşmanlığını ve emperyalizm uşaklığını anlarım, son 1500 yıllık tarihte bu yaklaşımlarından hiç şaşmadılar, ama İran gibi kadim bir devletin, Persler gibi kadim bir ulusun, üstelik de Türk ulusuyla kader ortaklığı yapmış, Cumhuriyet döneminin başlamasıyla birlikte nerdeyse kardeşlik bağları kurmuş bir ulusun Türk düşmanlığını anlamakta zorlanıyorum, ve düşmanlıklarına ana sebep olarak; laik Türk ulusunun varlığını, şu anda İran’ın kontrolünü elinde tutan ve din sömürüsünden beslenen mollaların varlıklarına ve avantalarına karşı bir tehdit olarak görmelerine bağlıyorum…
Ne de olsa, laiklikten yana olan İranlıların en büyük ideali, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Türkiyesi gibi laik bir rejimde yaşamaktır…
Bütün bu olaylardan sonra, İran Cumhurbaşkanı kalkıp Azerbaycan’a, baraj açılışına gitti…
Azerbaycan dediğimiz ülke, şu anda vefa borcunun bir sonucu olarak İsrail’in bölgedeki bir numaralı dostudur, İsrail’in ihtiyacı olan petrolü nerdeyse bedava fiyatına İsrail’e sağlamaktadır, Filistin-İsrail savaşında açık açık İsrail’i desteklemektedir, ve dahası, Azerbaycan’ın her köşesi İsrail ajanlarıyla doludur, Azerbaycan da bunu bilmekte ve kendi güvenliğine de katkı koydukları için karşılıklı çıkarlar doğrultusunda varlıklarına göz yummaktadır…
Ayrıca Azerbaycan mevcut siyasi durumuyla, siyasi pozisyonuyla, İsrail ile kusursuz işbirliğiyle, şu anda Amerika ve NATO için Türkiye’den daha önemli bir müttefik pozisyonundadır, hatta ve hatta, İsrail için Ortadoğu’daki en önemli müttefiktir ve bu müttefiklik karşılıklı çıkarlar doğrultusunda öyle bir hale geldi ki, dünya durdukça süreceğe benzemektedir…
İşte böyle bir ortamda, İran Cumhurbaşkanı Amerikan yapımı, en az kırk yıllık, eski bir Bell 212 helikopteriyle kalkıp Azerbaycan’a baraj açılışına gitti, dönüşte de helikopteri yolunu şaşırıp UZİ dağına düştü, cayır cayır yandı…
Nedense, diğer iki helikopter, ki onlar da aynı modeldi, yollarını şaşırmadılar!!!
Acep diyorum, Azerbaycan’daki İsrail ajanları İbrahim Reisi’yi taşıyan Amerikan malı helikoptere ufaktan ufaktan bir “serviscik” mi yaptı!!!
Yok canım, olmaz öyle şey, olsa olsa “öpmüşlerdir”…
Neyse, olan oldu, ceset torbaları doldu…
Reisi’nin yerine de mollaların asla seçilemez dedikleri Azeri kökenli, reformcu lider Mesud Pezeşkiyan seçildi
İsrail’in İranlı veya İran tarafından korunup kollanan baş düşmanları birbiri ardına yok edildi, üstelik tümü de İran topraklarında yok edildi…
İsmail Haniyeh’in Tahran’ın göbeğinde yüksek tahrip gücüne sahip tek bir güdümlü füze atışıyla vurulmasıyla da İran’a net bir mesaj verildi, sizi kendi toprağınızda bile kalbinizden de beyninizden de vururuz, yok ederiz dendi…
Bunların olacağı bilinmiyor muydu?
En geri zekalı insan bile “etki-tepki” sürecinde, üstelik de İsrail-Amerikan ortaklığı akıl almaz bir teknoloji gücüne sahipken, sonucun bu şekilde olacağını bilirdi…
Eğer sonucun bu olacağı kestirilemiyorsa, kestiremeyenlerin zeka seviyesi geri zekalı seviyesinin de çok çok altındadır, beyinleri bitkisel hayata girmiş, kokuşmuş, küflenmiş demektir, bunu da antiparantez belirtelim…
Peki, İran ne yaptı?…Gereğini yapacağız, intikam alacağız falan filan dedi…
Yani mollalar yine yumurta kafalarıyla taşa kafa atmaya kalkışacaklar, olan yine sivillere, masumlara olacak, taş bir daha bunları ezim ezim ettiğiyle kalacak…
Bütün bu tarihi gerçekler ortada dururken, dün TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş tarihimiz açısından çok talihsiz bir açıklama yaptı ve dedi ki “Türkiye için Filistin konusu milli bir meseledir, Kıbrıs davası neyse, Azerbaycan Karabağ davası neyse, bizim için, Türk milleti için Filistin böyle bir davadır…”
Bu son derece duygusal açıklamanın, ki sadece ve sadece bu kaosta hayatını kaybeden masum siviller düşünülerek yapılmıştır diye düşünüyorum, tarihsel gerçeklerle zerre zırnık uyuşan bir tarafı yoktur, üstelik de verilebilecek en zıt örneklerle Filistin meselesi kıyaslanmıştır…
Yukarda net şekilde açıkladım, tarih de bunu açık şekilde yazıyor, Türkiye Kıbrıs ve Karabağ meselelerinde bizim yanımızdayken, Türkiye ile Kıbrıs Türkleri ve Azerbaycan kader birliği yapmışken, Filistinliler, daha doğrusu güya Filistinlileri temsil eden ama felaketten felakete sürükleyen kuklalardan farkı olmayan Hamas ve FKÖ, sonra da uzantısı El Fetih, düşman tarafındaydı ve hem Kıbrıslı Türklerin hem de Azerilerin hunharca katledilmesine katkı koyuyordu…
Katledilen masumların yanında olmak, haklarını korumaya çalışmak başka bir şeydir, onların katledilmesine çanak tutan, zemin hazırlayanların değirmenine su taşımak başka bir şeydir…
Eğer bugün Türkiye’yi yönetenler bu ayrımın farkına varmazlarsa, karşılarındaki düşmanın sonsuz gücünün farkına varamazlarsa, eninde sonunda İran topraklarında ödetilen bedellerin benzerlerini ödeyeceklerdir, hem de durduk yere, bir hiç uğruna, sırf düşmanlarımıza arka çıktıkları için…
Türkiye’yi yöneten AKP iktidarı halen şu gerçeğin farkına varamadı; bu dünyayı yönetenler, bu dünyanın en güçlü devletleri, başta Amerikan senatosu ve Avrupa’daki birçok devletin senatoları olmak üzere, gerek siyasi anlamda gerekse teknoloji anlamında İsrail’in parmağının ucundadırlar, hem de öyle bir ucundadırlar ki, parmağını kıpırdattığı anda hedef ülkenin maddi ve manevi çöküşü tahmin edilenden hızlı gelişir, çünkü bunların gücünün sınırı yoktur, sonsuz ve acımasız bir güce sahiptirler…
Bu adamların özellikle son yüz yılda örümcek ağı gibi ince ince dokuyarak kurdukları sistem o kadar karmaşık, sonsuz, güçlü ve kusursuzdur ki, kendileri de o kadar akıllı ve güçlüdürler ki, bütün hedef coğrafyalarda hem iktidarı hem de muhalefeti aynı anda işlerine geldiği gibi dizayn ederler, işlerine geldiği gibi ikisini de kullanırlar, işlerine geldiğinde muhalefeti iktidar, iktidarı muhalefet yaparlar, devletleri ve halkları bölüp parçalarlar, kendi çıkarları doğrultusunda kullanırlar, halkları kendi içlerinde yarattıkları düşman odaklarla birbirine kırdırırlar, tek kurşun atmadan kuklalarını kullanarak istedikleri hedefe ulaşırlar, ama kuklaları tarafından atılan kurşunları da kuklalarına kendileri satarak ceplerini doldururlar, masumların, özellikle de çocukların akan kanının onlar için hiçbir önemi yoktur, kandan beslenen vampirlerden çok daha kötü ve acımasızdırlar, çünkü ihtiyaçlarının çok fazlası için ellerinden gelen kötülüğü artlarına koymazlar, kan ve can onlar için tıpkı su ve petrol gibi siyasi ve ticari rant için kullanılacak ve göz kırpmadan harcanacak bir metadır…
Sadece Numan Kurtulmuş değil, Türk ulusunun siyasi hayatına giren tüm siyasetçiler siyaset yaparken ve söylemlerinde tek bir gerçeğe dayanmalı ve odaklanmalıdırlar, milli siyaseti de bu gerçek üzerinden kurgulamalıdırlar ( ki bunda çok geç kaldılar); Tarihin bir cilvesi olarak Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur ve aynı dinden olsalar bile, Türk’ün düşmanları asla Türkün dostu olmamıştır, her fırsatta Türkiye düşmanları ile birlik olarak Türk milletini arkasından vurmuşlardır ve halen de vurmaya devam ediyorlar…
Bu bakımdan Filistin meselesi bir Kıbrıs veya Karabağ meselesi ile kıyaslanamaz…
Düne kadar Karabağ’da Azerileri katleden Ermenileri destekleyenler, Kıbrıs’ta Türkleri katleden Rumları, Yunanlıları destekleyenler, Türk askerini katleden PKK ile kucak kucağa yatanlar, Türk diplomatları katleden Ermeni ASALA ile kucak kucağa yatanlar ne bizim din kardeşimizdir, ne de davalarımız aynıdır, tek gerçek ise bize yaptıkları düşmanlıktır, insanlarımızın katledilmesine koydukları katkıdır…
Şu anda, hadlerini bilmeden, akıl almaz bir aptallıkla onun bunun maşası olarak, rüzgar ekeyim derken fırtınada biçiliyorlar…
Kaldı ki, Türkiye’den başka hiçbir devlet de bunların yanında durmuyor, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Suriye filan bile bunlara kapılarını kapattı, kimse başına bela almak istemiyor…
Olay özetle şudur, Birinci Dünya Savaşı’nda Türk askerini o topraklardan kovmak için ellerinden geleni yaptılar, Türk askerini arkadan vurmakla kalmadılar, aynı zamanda acımasızca katlettiler de, Osmanlı’nın kendilerine verdiği tapuları da fahiş fiyatlarla Yahudilere sattılar, durum öyle bir hale geldi ki en sonunda Yahudiler tepelerine bindi, kendi topraklarında mülteci durumuna düştüler, yetmedi, bir de kendi kendilerini İran mollaları gibi din düşmanlığından, din sömürüsünden beslenenlerin maşası yaptılar, bir taraftan kendi halklarını, insanlarını sömürerek saltanat sürerken, din sömürüsü ve İsrail düşmanlığından nemalanırken, diğer taraftan İsrail’e savaş açmaya kalktılar, şimdi de yaptıkları akılsızlığın ve ikiyüzlülüğün bedelini sadece bu felaketi yaratanlar değil, ne yazık ki masum çocuklar ödüyor, çocuklar ölüyor…
Bu şartlarda, böylesi felaketleri yaratanlara alkış tutacağınıza, arkalarından methiyeler düzeceğinize, sebep oldukları ve olacakları felaketleri engellemek için bu zırcahillerin akıllarını başlarına getirin, elinizdeki imkanları kullanarak ellerini kollarını bağlayın, ancak bu şekilde insanlığa faydanız dokunur, masumların, özellikle çocukların katledilmesini, yaşadıkları dehşeti ancak bu şekilde önleyebilirsiniz…
Yumurta birilerinin kışkırtmasıyla güya taştan intikam alacak diye taşa kafa atarsa, alacağı intikam da ancak bu kadar olur…
Yumurta kırıldıktan sonra geriye dönüş de yoktur, kırılan artık kırılmıştır…