TÜBİTAK’ın 60. yıl dönümünün ardından değerlendirmelerde bulunan Mandal, Türkiye’nin bilimsel çalışmalarını desteklemek üzere kurulan kurumun, zamanla ülkenin kritik ve stratejik ihtiyaçlarını karşılamaya başladığını anlattı.
Mandal, kurumun 60 yıl önce bu konuda emsal ülke ve kurumları takip ettiğini ancak şimdi “örnek bir model” haline dönüştüğünü vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Türkiye artık örnek alınan bir ülke. Artık biz diğer ülkelerdeki gelişmeleri takip eden değil, takip edilen bir ülkeyiz. Ülkelerle geçmişte daha çok ticaret veya inşaat odaklı yatırımlar yapılıyordu, şimdi teknoloji konuşuluyor. Dünyada artık diplomasi, ‘ne tip teknolojileri birlikte geliştirebiliriz?’ veya ‘size hangi teknolojileri transfer edebiliriz?’ noktasında görüşülecek. Türkiye artık kendisini konumlandırma noktasında teknolojiyi diplomasinin aracı olarak kullanıyor. Bizim de teknolojiyi ülkemiz için diplomasi aracı haline getirme konusunda kurumsallaşmamız gerekiyor. Hedefimiz Cumhurbaşkanımızın yurt dışı ziyaretlerinde Türkiye’nin teknolojiyi tasarlayan, geliştiren bir ülke olarak gücünün görülmesi. TÜBİTAK, Türkiye Yüzyılı’nda teknolojinin ana eksene alınması için gayret içerisinde olacak.”
Mandal, Türkiye ile teknoloji alanında eş değer veya görece bugün için biraz daha iyi durumdaki ülkelerle “kazan-kazan” stratejisi üzerinden yürüttükleri bir diplomasi olduğuna işaret etti.
Türkiye’nin aynı zamanda “rol model” olma kimliğini geliştirdiği ülkelerin de bulunduğunu belirten Mandal, “Malezya, Endonezya veya Körfez bölgesindeki ülkelere bakıldığında bizim vereceğimizin, alacağımızdan daha fazla olduğu görülüyor. Bu bizim için bir fırsat alanı. Ayrıca, bugün için Türkiye’nin yardım eli uzattığı ve teknoloji anlamında henüz az gelişmiş coğrafyalara yardım götürmek istiyoruz. Bunu bağış yaparak değil, ihtiyaç duydukları teknolojileri yerinde öğretmek ve geliştirmek şeklinde yapıyoruz. Geliştirdiğimiz teknolojilerle ihracat yoluyla gelir modeli elde etmeye de çalışıyoruz” diye konuştu.
“TEKNOFEST görünürlüğümüzü ve sorumluluğumuzu artırdı”
Mandal, TÜBİTAK olarak gençlere verdikleri desteklere de değinerek, erken yaşta gençleri araştırma ve girişimcilik ekosistemine dahil etmeye çalıştıklarını ifade etti.
Bunun ilk okuldan lisansa kadar bir kitleyi kapsadığına dikkati çeken Mandal, gençlerden üniversite tercihi yaparken, o üniversitenin kendilerini araştırma projelerine ne kadar dahil edebileceğini göz önünde bulundurmalarını istedi.
Başkan Mandal, lisans düzeyinde kendi projelerini yazan öğrencilerin kendi banka hesaplarına doğrudan destek miktarını yatırdıklarının altını çizerek, şunları kaydetti:
“Her yıl 10 bin öğrencimizi bu programa dahil ediyoruz. Kendi projelerini yazmalarını ve yürütmelerini sağlıyoruz. Ayrıca deneyimli bir araştırmacının yanında staj yapmasını istiyoruz. Öğrencinin iyi bir araştırmacı veya girişimci olmak için illa mezun olması gerekmiyor. Lisedeki öğrencilerimize de araştırma projelerimizde dereceye girenlere, üniversitedeki projelerde stajyerlik yaptırmaya başladık. Ortaokul düzeyinde ise dene-yap teknoloji atölyelerimiz var. Her ilimizde teknoloji atölyeleri kurduk. TEKNOFEST bizim görünürlüğümüzü ve sorumluluğumuzu artırdı. 5 yılda TEKNOFEST’te yarışan öğrenci sayısı 20 binden 1 milyona çıktı. Arkadaşlarımızı bu yıl Ankara ve İzmir’de düzenleyeceğimiz TEKNOFEST’lere bekliyoruz.”
“Öz güvenimizi savuma sanayisi vasıtasıyla edindik”
Mandal, savunma sanayinin kendilerinin lokomotifi olduğunu belirterek, 10 yıl gibi kısa bir sürede oldukça başarılı bir noktaya geldiklerini dile getirdi.
TÜBİTAK’ın şu anda 12 merkez ve enstitü statüsünde yapısı, 5 binin üzerinde araştırmacısı bulunduğunu aktaran Mandal, TÜBİTAK’a verilen görevin belirlenen ürüne yönelik teknoloji geliştirmesi olduğunu söyledi.
Başkan Mandal, sözlerini şöyle tamamladı:
“Biz öz güvenimizi savuma sanayisi vasıtasıyla edindik. Dolayısıyla gelecekte savunma sanayisinde ihtiyaç duyduğumuz çip, hava-hava füzeleri, kimyasal, biyolojik, radyoaktif ve nükleer tipteki tehditlere yönelik çözümlerin geliştirilmesi için de çalışıyoruz. Bunlar ülkemizin güvenliği için hiçbir yerden transfer edemeyeceğimiz teknolojiler. Mecburen kendimizin yapması gerekiyor. Bir ülke giderek güçleniyorsa, tehditleri de artıyor. Bunlara hazırlıklı olabilmemiz gerekiyor. Biz geliştirdiğimiz teknolojilerle NATO ülkelerine bu tip kripto teknolojileri transfer edebilen bir ülke haline geldik. Şu an geliştirdiğimiz ürünler sadece kendimize ait değil. Ürünler TÜBİTAK logosu taşıyor ama NATO ülkesi bizim ürünlerimizi kullanabiliyor. Siber güvenlik alanında BİLGEM ve büyük mühimmatların farklı koşullarda test edilebildiği SAGE laboratuvarlarımız NATO tarafından akredite edildi. Böylece NATO ülkeleri bizim altyapı ve teknolojilerimizi kullanarak kendi geliştirdikleri ürün ve mühimmatları test edebilmek için ülkemize geliyor. Bu seviyede NATO’da 50 merkez var. Bunlardan 2’si bize ait. Bizim savunmada elde edilen bu teknolojileri, yatay teknolojiye dönüştürerek sağlık, tarım ve çevre gibi alanlarda da kullanmamız gerekiyor.”
Kaynak : TRT