Akli dengesinin kıt olduğu artık dünyaca kabul edilen ve çoğu zaman bir deli diye tanımlanan, hakkında çeşitli yolsuzluk soruşturmaları açılan ve bazılarından mahkum da olan Donald Trump yeniden başkan adayı olduğunda, aslında seçimi kazanmak için hemen hemen hiç şansı yoktu…
Rakibi Kamala Devi Harris ise çok yetenekli bir hukukçuydu ve kariyeri boyunca insanlık yönü ağır basıyordu, sadece ABD’ye değil, tüm insanlığa faydalı yönde hizmet edebilecek bir figürdü.
Peki nasıl oldu da Trump’ın seçimi ikinci kez kazanmasına giden yol açıldı!
İşte bu noktada şeytan ayrıntıda gizli.
Trump “sektörü” Kamala Harris’i işte bu yönden vurdu ve başarılı da oldu!
16 Haziran 2024 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Houston bölgesinde 12 yaşındaki Jocelyn Nungaray adlı kız çocuğu Houston’un nezih bir semtindeki evinden çıkıp, evin yakınındaki markete gitti.
Yasadışı yollardan ABD’ye giren Venezuellalı göçmenler Franklin Jose Pena Ramos ve Johan Jose Rangel Martinez isimli iki sapık mahlukat çocuğu evinden çıkıştan sonra takibe aldılar ve marketten çıktıktan sonra kaçırdılar, Houston nehrindeki bir köprünün altına götürdüler.
Çocuğun ayaklarını ve ellerini arkadan bağlayarak, tam iki saat boyunca çocuğa olabilecek en vahşi şekilde işkence yaptılar, bıçaklarla çocuğu dilim dilim doğradılar, sonra da öldüğünden emin olmak için boğdular ve nehre attılar.
Bu olayın duyulması ABD’de tam bir infial yarattı ve yasadışı göçmenlerin varlığı ve karıştıkları adli olaylar yeniden gündeme taşındı.
Trump göçmen karşıtlığıyla biliniyordu ve Amerika’nın orta bölgelerindeki halk da genel olarak özellikle Güney Amerika’dan ve Meksika’dan gelip, çeteler kurarak toplum içinde terör estiren göçmenlerin karşıtıydı.
Kendisi de ABD göçmeni olan Hintli bir annenin ve Jamaikalı bir babanın çocuğu olarak doğan Kamala Harris ise, her ne kadar annesi ve babası gibi çok başarılı bir eğitim ve mesleki kariyere sahip olsa ve hukuk geçmişinde insani özelliği ön plana çıkarmış olsa da, hafızalarda vicdanlarda kabul görmeyen bazı tavırlar sergilemişti…
Neydi bunlar?…2002 ve 2007’de San Fransisco bölge savcılığına seçildiği kampanyalar sırasında Kamala Harris asla ölüm cezası istemeyeceği ve ölüm cezasına karşı olacağının sözünü verdi ve bu sözüne bölgesinde işlenen en vahşi cinayetlerde bile sadık kaldı, sapık katiller için bile idam cezası istemedi…
Harris, 2004 yılında bir çete üyesi tarafından acımasızca vurularak öldürülen Isaac Espinoza isimli bir polisin davasında ve 2009 yılında bir aileyi katleden çete üyesi ve yasadışı bir göçmen olan Edwin Ramos’un davalarında bile idam talebinde bulunmamış, idam karşıtlığı sözüne sadık kalmıştı…
İşte bu davalar ve yaşanan trajediler, 12 yaşındaki Jocelyn Nungaray isimli kız çocuğunun yasadışı göçmen konumundaki iki vahşi sapık tarafından katledilmesiyle yeniden gündeme geldi ve Trump yanlısı “sektör”, ki buna basın yoluyla beşinci kol faaliyetlerini dünyada en başarılı şekilde yürüten ABD medyasının bir kısmı ve savaşlardan nemalanan silah sektörü de dahildir, öyle vurucu bir şekilde işledi ki kontrolsüz göç ve bu yüzden yaşanan sorunlar halkın, özellikle de milliyetçi Amerikalıların gözünün içine içine sokuldu, yasadışı göç odaklı dehşet ve vahşet algısı iyice canlandırıldı, insanların korkuları yeniden depreşti ve bütün bunlar Harris’in bütün insani ve mesleki başarılarının önüne geçti, geçmiş başarılarını ve gelecek hedeflerini gölgeledi.
Harris kazanmış olsaydı, çok muhtemeldir ki Ortadoğu’da ve Ukrayna’daki savaşlar kısa süre içinde durulacaktı, çözüm arayışlarına girilecekti, ki bu da savaştan nemalanan silah sektörünün, dahası, silah kaçakçılığı ve silah kaçakçılığı sektörünün ve bütün bunların beslediği farklı terör odaklarının vazgeçilmez kaynağı olan uyuşturucu sektörünün de işine gelmeyecekti…
Harris’in geçmişine baktığınızda, Harris savcılık görevindeyken tüm bu suç odaklarıyla bir idealist olarak mücadele ediyordu, kazanması durumunda tüm bu vahşetten, kandan ve kaostan beslenen sektörler sıkıntıya girecekti.
Ne ilginçtir ki, Kamala Harris kötülüğün karşısında bir figür olmasına rağmen, esasen kötülüğün ta kendisi olan ve yukarda bahsettiğimiz kötülüklerden beslenen Trump “sektörü” onu, 12 yaşındaki kız çocuğunu katleden sapıkların yaptığı vahşeti ön planda tutarak, basında temcir pilavı gibi sürekli kamuoyunun önüne sürerek, geçmişte Harris’in idam karşıtlığını da ön planda tutarak, kötülüğü koruyan, kollayan bir figür olarak ifşa etti…
Diğer taraftan, Harris’in reklam kampanyasını yürüten tayfa, nedendir bilinmez (aslında biliyoruz da bilmemezliğe geliyoruz, böyle durumlarda iki taraflı Truva atı rolünü oynamak her zaman bol karlı iştir) Harris’in kariyeri boyunca kamu menfaati açısından yaptıklarını, ki buna uyuşturucuyla, kartellerle mücadele, okullarda sorunlu öğrencilerin eğitime yeniden kazandırılması gibi olaylar da dahildir, hiç ön plana çıkarmadı, gidişatı oluruna bıraktı ve Harris, çantada keklik bir seçimde, golü fena yedi.
Neticede, iki tane cehennem kaçkını sapığın bir kız çocuğunu katlederek yaptığı kötülük, geçmişte bu ikisi gibi sapıklar için idam cezası istemeyen, müebbet hapisle cezalandırılmalarını isteyen Harris’in kaderi için belirleyici oldu.
Düşünebiliyor musunuz, aklınız alabiliyor mu!
İki cehennem kaçkını sapık bir çocuğu katlederek, yaptıkları da dünyanın en önemli seçim kampanyasının merkezine çekilerek, dünyanın kaderini değiştirebiliyor!
Cehalet, ahlaksızlık, kötülük, ve keza bunların küçümsenen gücü, işte bu şekilde, birbirlerini besleyerek, dünyaya ve hayatlarımıza hükmediyor…
Eğer Harris savcılık görevindeyken iki sapık katil için idam cezası isteseydi veya sessiz kalsaydı, bugün ne o konu gündeme taşınacaktı, ne de o konu emsal gösterilerek 12 yaşındaki Jocelyn Nungaray isimli yavrucuğun katledilmesi üzerinden politika yürütülebilecekti!
Trump “sektörü” belki başka bir karalama sebebi bulurdu, ancak bu pek olası değildi, bulsalardı kaçak göçmen vahşeti yanında onu da kullanacaklardı!
Vahşi, gözüdönmüş sapıklar tarafından katledilen bir polis memuru, bir aile ve bir kız çocuğunun ölümleri bugün dünyanın kaderini değiştirmiş oldu!
Ortadoğu’daki savaş sürecek, Ukrayna’daki savaş da sürecek, ve var olan çatışmalar devam ederken dahaları da yaşanacak, çünkü Trump “sektörü” bunlardan besleniyor…
Neticede eni topu dört tane idamlık manyağın yediği haltlar, yaptıkları kötülükler, bütün dünyanın kaderine bir kez daha hükmetti…
Aman sen de canım, olur mu öyle şey dediğinizi duyar gibiyim!
E, güya birinci dünya savaşını da Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand ve karısını vuran fanatik bir Sırp çıkarmıştı, değil mi!
Veya Bosna savaşını kafası sıktığı için pazardan dönen Sırpları katleden üç tane Hırvat manyak ve bu katliama karşılık veren bir avuç Sırp manyağı çıkarmıştı, değil mi!
Ya da ikinci dünya savaşını Hitler tek başına çıkarmıştı, değil mi!
Veya Kıbrıs’taki çatışmalardan ve 70 senedir süren sorundan Makarios sorumluydu, değil mi!
Veya, PKK’nın peydahlanmasından ve 44 senedir yaşanan terör belasından Abdullah Öcalan denen, beyni bit beyni kadar bile işlemeyen insan müsveddesi sorumluydu, değil mi!…Örneğin bu insan müsveddesi hapiste değil de sokakta veya dağda olsaydı, muhtemelen TUSAŞ saldırısı da buna veya Trump “sektörü” gibi sektörlerin hizmetinde olan bunun gibi kuklalara mal edilecekti, değil mi!…
Veya, Arap Baharı denen vahşet sürecini o süreçte katledilen liderlerden biri olan Kaddafi mi çıkarmıştı ki bedelini vahşice katledilerek ödedi!
Veya adına Hamas denen sapık çapulcular örgütünün İsrail’e karşı başlattığı ve birkaç saat içinde 1200den fazla masum insanın katledilmesiyle sonuçlanan, neticesinde gelen karşı misillemeyle de Filistin’in yıkımına, en az 15 bin çocuğun katledilmesine sebep olan saldırıyı kendi akıllarıyla ve insiyatifleriyle başlatmışlardı, değil mi!
Değil onlarca, yüzlerce, hatta binlerce daha örnek verilebilir, ama gerek yok, anlayan anlar…
Kimin ne olduğu, ne yaptığı, yapacağı ve niye yapacağı önemli değildir, önemli olan ona kimin ne yaptırdığı, ona biçilen rolün ne olduğu ve yapılanın veya yapılanların neticesinde yaratılan algı operasyonu ve bu operasyonun neticesinin kimlere hizmet ettiğidir, kaostan vahşetten, dehşetten, oluk oluk akıtılan kanlardan kimin karlı çıktığıdır!
Kısacası, sebepten veya olaydan değil, neticeden kimin faydalandığına bakın, sebebi de olayı da yaratanı tas gibi karşınızda görürsünüz!
Trump gibi birine bugün ufacık bir mahalle bakkalını bile emanet edemezsiniz, bırakın dünyanın en büyük gücünü emanet etmeyi, ama dünyaya hükmeden üst akıl, yani Amerikan derin devleti kendisini yönetecek değil, kendisinin yöneteceği bir kukla istiyor ve Trump çapında biri bu rol için biçilmiş kaftandır, zaten tekrar aday gösterilmesinin de tek sebebi budur!
Bugün durum öyle bir hal aldı ki, devletleri, özellikle de güçlü devletleri yönetenlerin akıl, mantık, yönetim, idari ve bilimsel liyakat ve yetenek kapasitesi basit bir bakkal dükkanını yönetmeye bile yetmiyor olsa da, onları seçenlerin “üst akıl tarafından yaratılmış ve yönlendirilmiş” önyargılarıyla, ve dahası, cahillikte sınır tanımayan yaklaşımları sayesinde iktidara geliyorlar ve kaderlerimize, ve hatta tüm insanlığın kaderine hükmediyorlar…
Kandan ve kaostan, vahşetten ve dehşetten, yalandan ve sahtekarlıktan beslenenler, ki ben bunun adına “iktidar sektörü” diyorum, beslenecekleri kaynağı kendileri sistematik yöntemler ve kusursuz bir akılla, entrikayla yaratıyorlar ve tepe tepe de kullanıyorlar.
Bu sektörün alicengiz oyunları sayesinde Harris gibi şiddet karşıtı olanlar, takındıkları tavırlarla şiddet taraftarı olarak gösterilebiliyorlar ve Trump gibi şiddet taraftarı olanlar ve şiddetten beslenenler, takındıkları tavırlarla, izledikleri politikalarla şiddet karşıtı görünebiliyorlar.
Halbukü bugün Trump’ı iktidara taşıyan, sadece ve sadece 4 sapık katilin yaptıkları vahşetin sürekli kamuoyunun gözüne sokulması ve bu vahşeti Harris’in desteklediği algısının yaratılmasıdır, başka da hiçbir şey değildir, neticede Trump kötülükten kendine kar payı çıkarmıştır, ve bu kar payı dünyanın en büyük kar payı olmuştur!
Bütün bunlar, artık açıkça anlayabileceğiniz gibi, sadece ve sadece algı operasyonu meselesidir.
Cehalet ve kötülükle yönlendirilen, kötülükle beslenen önyargılar birbirini tamamladığında, ortaya çıkan kötülük insanlık için en büyük kötülüktür, zaten daha büyüğü de yoktur!
Artık dünyanın en güçlü ülkesinin seçimlerini bile doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen ve birbirini tamamlayan birçok boyutu ve etken maddesi olan şiddet, vahşet, savaş ve terörün oluşturduğu sektör, ki bunun adına “terör sektörü” diyebiliriz, artık “kontrol edilen, kontrol altında olan” değil, “kontrol eden” noktasına taşındı, bu aşamadan sonra da hem sektör, hem de belirleyici faktör olmaya başladı.
İşte eğer Kamala Harris bunun farkında olsaydı, Trump gibi bir rakip karşısında çantada keklik olan bu seçimi kazanacak tedbrileri alacak bir ekip kurardı, tedbirlerini ona göre alırdı, ama olmadı!
Olmama sebebinin açıklaması da çok basittir; ya rakibinin ne kadar büyük bir kötülüğü temsil ettiğini ya fark etmedi, ya onlarla mücadele edecek gücü ve yeteneği yoktu, ya da kendi ekibi tarafından yalnız bırakıldı, yeterince desteklenmedi, desteklenir gibi yapıldı ama neticede kösteklendi, ki bu da eskiden beri bilinen ve uygulamada da gayet başarılı olan bir taktikdir, Truva atı taktiğidir, rakibi içerden çökertmek isterseniz yanına bol bol Truva atı yerleştirirsiniz, kalenin içinden altın oyarsınız, gerisi kendiliğinden olur biter…
Yakına gelirsek, Türkiye’de son iki seçimde CHP eski genel başkanı Kılıçdaroğlu’nu aklıyla CHP’nin içinde kritik noktalara yerleştirilen Truva atları sol gösterip sağ çakmış, her iki seçimde de AKP-MHP ikilisi feci şekilde yıpranmış olmalarına rağmen, seçimi kaybedenin ve feci şekilde çuvallayanın CHP olmasında başrolü oynamışlardı…
Demek ki neymiş, önemli olan kimin suçlu, kimin güçlü olduğu değil, kimin ayak oyunlarını daha iyi oynadığı, algı operasyonlarını daha iyi yaptığıymış!
Dünyaya ve bize geçmiş ola!