Teknoloji devlerinin “geleceğin Ay yolculuğu” olarak adlandırdığı bu hedef, insan zekâsını her alanda aşan makineler geliştirmek anlamına geliyor.
Meta CEO’su Mark Zuckerberg’in ifadesiyle bu, “kişisel süper zekâ”nın herkesin eline—ve büyük ihtimalle akıllı gözlüklerine—yerleştirilmesi anlamına geliyor. Meta’nın FAIR birimini “Meta AI” olarak yeniden yapılandırması ve Silikon Vadisi’nde üst düzey araştırmacı transferine başlaması, süperzekâya giden yolda ne kadar ciddi olduklarını ortaya koyuyor.
Süper zekâ: Tanımı net değil, hedefi büyük
Net bir tanımı olmasa da süper zekâ, insanı her bilişsel alanda geride bırakabilecek bir yapay zekâ sistemini ifade ediyor. Bu tür bir sistemin:
Verileri anında analiz etmesi,
Alanlar arasında akıl yürütebilmesi,
Yeni bilimsel teoriler geliştirmesi,
Kusursuz yazılım üretmesi,
Kendi kendini geliştirmesi,
Hatta duygusal ya da etik kararlar verebilmesi bekleniyor.
Bu fikir, özellikle filozof Nick Bostrom’un 2014’te yayımladığı Superintelligence: Paths, Dangers, Strategies kitabıyla popülerlik kazandı.
Bostrom, yapay zekânın kendi kendini geliştirmesiyle kontrolden çıkabileceği ve insanlığı alt edebileceği uyarısında bulunmuştu.
Bugün, birçok uyarısının gerçekleştiğini düşünen Bostrom, artık “dijital zekâların ahlaki statüsü” ve birden fazla süper zekânın bir arada var olması gibi daha kozmik sorulara odaklanıyor.
Henüz süper zekâ değil, dar zekâ dönemindeyiz
Bugün kullanılan tüm yapay zekâ sistemleri hâlâ dar zekâ (narrow AI) sınıfına giriyor. Yani yalnızca belirli görevlerde başarılılar. ChatGPT gibi sistemler özet çıkarabiliyor, metin yazabiliyor ama gerçek akıl yürütme veya bağlam anlayışı hâlâ sınırlı.
Süper zekâya giden yolda bir ara durak var: Yapay Genel Zekâ (AGI). AGI, insan gibi çok sayıda görevi öğrenebilen, bilgiyi alanlar arasında transfer edebilen, esnek düşünebilen bir sistem anlamına geliyor. Şu anki modeller bu hedefe yaklaşsa da, sürekli öğrenme, gerçek dünya bağlamı ve anlamlı genel akıl yürütme gibi özelliklerden hâlâ yoksunlar.
Ne kadar yakınız?
2024’te 2.778 AI araştırmacısıyla yapılan bir ankete göre, makinelerin tüm görevlerde insanları geçme olasılığı:
2047 yılına kadar yüzde 50,
2027 gibi erken bir tarihte yüzde 10.
Daha çarpıcısı ise şu: Katılımcıların yüzde 38 ila yüzde 51’i, gelişmiş AI sistemlerinin insan neslinin yok olmasına yol açabileceğini söylüyor.
Yapay zekânın kurucularından biri olarak kabul edilen Geoffrey Hinton, süper zekânın 10 ila 20 yıl içinde geleceğini öngörüyor. Ona göre, bu tür bir sistem bir gün insanlığa zarar verecek şekilde evrimleşebilir ve örneğin yavaş ilerleyen ama son derece bulaşıcı bir biyolojik tehdit tasarlayabilir. Hinton, bu yüzden erken evrede dostane zekâlar geliştirmeye odaklanmamız gerektiğini savunuyor.
Zuckerberg ise bu sürenin çok daha kısa olduğunu iddia ediyor: 2 ila 3 yıl. OpenAI CEO’su Sam Altman ise bu tahminlerin ortasında bir noktada olacağını öne sürüyor.
Meta’nın süper zekâ yarışı
Haziran 2025’te Superintelligence Labs’i kuran Meta, AGI ve ASI hedefi için milyarlarca dolarlık yatırımlar yaptı. Meta, veri merkezleri ve altyapı için 64–72 milyar dolar ayırdı.
CEO Mark Zuckerberg’in, projeye Prometheus ve Hyperion gibi mitolojik isimler vermesi, bu hedefe yüklenen anlamı gösteriyor.
Zuckerberg’e göre Meta’nın farkı, süper zekâyı sadece “ekonomik verimlilik” için değil, doğrudan bireylere zeka sağlamak için geliştirmesi.
Bostrom da bu hedefi ciddiye alıyor:
“Bu yalnızca pazarlama değil. Şu anki sınır laboratuvarları gerçekten süper zekâyı hedefliyor.”
Meta, OpenAI ve Google gibi rakiplerinden üst düzey yetenekleri transfer etmeye çalışıyor. Ancak Zuckerberg’in dediğine göre bu alandaki uzman sayısı çok az, rekabetse çok yüksek.
Peki bu zekâya güvenebilir miyiz?
Bugün yapay zeka dünyasında iki görüş var:
Abartılı iyimserler, sistemlerin faydalarını överken riskleri küçümsüyor.
Felaket senaryosu çizenler, makinelerin insanlığı ele geçireceğini savunuyor.
Gerçek ise muhtemelen ikisinin arasında bir yerde. Zira süper zekâya ulaşmak hem muazzam fırsatlar hem de çok ciddi riskler barındırıyor. Hangi seviyede “insandan daha zeki” sayılacağı bile hâlâ tartışma konusu.
Stevens Institute of AI direktörü Brendan Englot, süper zekâyı bir insan düşmanından daha tehlikeli hale getiren şeyin, çok daha kolay, hızlı ve etkili saldırılar üretebilmesi olduğunu söylüyor. Ancak mevcut sistemlerin hâlâ bizim bilgi tabanımızla sınırlı olduğunu da ekliyor.
Zorluklar ve belirsizlikler
Gelişmiş donanımlar, nöromorfik çipler, kuantum AI ve çok modlu yapılar, süper zekâya giden yolu açabilir. Ancak etik, denetim ve şeffaflık eksikliği hâlâ en büyük sorun.
AB’nin AI Yasası gibi düzenlemeler çerçeve oluşturmaya çalışsa da, Çin gibi ülkelerde çok farklı yaklaşımlar olması küresel uyum sorununu gündeme getiriyor.
Bir diğer büyük tehlike ise şeffaflık: Süper zekâ sistemleri, ne düşündüğünü anlayamayacağımız kadar karmaşık olabilir. Hele ki bu sistemler gerçek zamanlı sosyal medya gibi kaotik veri kaynaklarından beslenirse, ön yargılar ve yanlış kararlar katlanarak artabilir.
İnsanlık sonrası bir dönemin eşiğinde miyiz?
Eğer süper zekâ gerçeğe dönüşürse, yalnızca bilim veya ekonomiyi değil, insan olmanın anlamını bile yeniden tanımlayabilir. Nick Bostrom bu dönemi “araçsal sonrası koşul” (post-instrumental condition) olarak adlandırıyor. Ve bu sürecin sonunda insanlık, bambaşka bir varoluş biçimiyle yüzleşebilir.
Şimdilik kritik eşik hâlâ AGI. Ama ilerleme hızı göz önüne alındığında, süper zekâ artık yalnızca bilimkurgu değil, gerçek bir olasılık.