Parkinson hastalığı yalnızca yaşlıları değil gençleri de etkileyebiliyor. Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Senem Ertuğrul Mut erken tanı, doğru tedavi ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarının hastalığın seyrini yavaşlatmada kritik rol oynadığını söylüyor.
Beyin ve sinir sistemini etkileyen nörolojik hastalıklar arasında yer alan Parkinson, Alzheimer’dan sonra en sık görülen hastalıklardan biri olarak öne çıkıyor. Hareket kabiliyetini kısıtlayan belirtileriyle yaşam kalitesini ciddi şekilde düşüren Parkinson hastalığı, hem bireyleri hem de yakınlarını fiziksel ve psikolojik olarak etkiliyor.

Daha çok yaşla ilişkilendirilse de Parkinson, genç yaşlarda da görülebiliyor. Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Senem Ertuğrul Mut, hastalığın genellikle 50-60 yaş aralığında başladığını, ancak vakaların yaklaşık yüzde 5’inde 40 yaş öncesinde de görülebildiğini söylüyor. Hastalığın en belirgin belirtileri arasında ellerde titreme, hareketlerde ve yürümede yavaşlama ile denge bozukluklarının yer aldığını belirten Doç. Dr. Mut, erken tanı ve doğru tedavi yöntemleriyle hastalığın seyrinin yavaşlatılabildiğini vurguladı.
Beyinde dopamin kaybı Parkinson’u tetikliyor
Hastalığın temelinde, beyinde hareketleri kontrol eden ‘dopamin’ adı verilen kimyasal maddeyi üreten sinir hücrelerinin kaybı olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Mut, bu kaybın özellikle beynin hareketleri kontrol eden ‘orta beyin’ bölgesinde gerçekleştiğini söyledi. Hastalığın belirtilerinin ortaya çıkabilmesi için bu bölgede yer alan dopamin üreten hücrelerin en az yüzde 60 ya da 70’ının kaybedilmiş olması gerektiğini belirten Doç. Dr. Mut, “Parkinson hastalığının kesin teşhisi için, beyindeki bu değişikliklerin laboratuvar ortamında saptanmasının gereklidir” dedi.
Çevresel faktörlerden korunmak, hastalığının önlenmesinde önemli bir adım
Hastalığın nedeninin tam olarak bilinmediğini söyleyen Doç. Dr. Senem Ertuğrul Mut, çevresel faktörlerin ve genetik yatkınlıkların hastalığın gelişmesinde önemli rol oynadığını vurguladı.
Tarım ilaçları, toksinler ve hava kirliliği gibi etmenlere dikkat çeken Doç. Dr. Mut, özellikle tarımda kullanılan kimyasallar ve hava kirliliği, sinir hücrelerine zarar verdiğini ve Parkinson riskini artırabildiğini belirtti. Genetik mutasyonlar nedeniyle bazı bireylerin Parkinson’a daha yatkın olabileceğini söyleyen Doç. Dr. Mut, genetik faktörlerin hastalığın şiddetini ve ilerleme hızını da etkileyebileceğini vurguladı.
Çevresel etmenlerle genetik yatkınlık birleştiğinde ise hastalığın gelişme olasılığının arttığını vurgulayan Doç. Dr. Mut, “Bu nedenle, çevresel faktörlerden korunmak, Parkinson hastalığının önlenmesinde önemli bir adım olarak öne çıkabilir” dedi.
Yaşam tarzı değişiklikleri ve psikolojik destek oldukça önemli
Hastalığın tedavisinde kesin bir çözüm bulunmadığını ancak çeşitli tedavi yöntemleriyle etkilerinin kontrol altına alınabildiğini belirten Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Senem Ertuğrul Mut “Tedavi seçenekleri arasında dopamin düzeylerini artıran ağız yoluyla alınan ilaçlar ya da karın bölgesine pompa ile ilaç uygulanabiliyor. Ayrıca halk arasında ‘beyin pili’ olarak bilinen Derin Beyin Stimülasyonu (DBS) ise beynin belirli bölgelerine elektriksel uyarılar göndererek hareketleri düzenlemeye yardımcı olabiliyor” dedi. Doç. Dr. Senem Ertuğrul Mut, ilaçların etkisinin zamanla azalabildiğini bu nedenle tedavi sürecinin sürekli takip gerektirdiğinin de altını çizdi. “Tedavi sürecinde düzenli egzersiz yapmak, dengeli beslenmek ve stres yönetimi, hastaların yaşam kalitesini artırır. Fiziksel terapi, kas güçlendirme ve denge egzersizleriyle hareket kabiliyeti geliştirilebilir” ifadelerini kullanan Doç. Dr. Senem Ertuğrul Mut “Ayrıca, hastaların psikolojik destek alması da önemli bir unsurdur. Ailelerin ve yakın çevrenin desteği, hastaların moralini yüksek tutmalarına yardımcı olur” dedi.