Beş Yılın Sessiz Gerçeği
2020–2025 arası…
Milli Eğitim Bakanlığı, İskele’de iki okul otobüsünün karıştığı kazaya ilişkin açıklama yaptı
İçeriği Görüntüle
Dünya aynı anda üç büyük yangının içinde kavrulurken, Kıbrıs masası buz tuttu.
Suriye… Filistin… Ukrayna…
Savaşlar büyüdü, haritalar yeniden çizilirken Kıbrıs meselesi tarihin en uzun “bekleme odasına” alındı.
Bu beş yılda KKTC’nin 5. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın izlediği politika, Rum liderlerin söylemleri ve uluslararası aktörlerin önceliklerinin değişmesi birleşince müzakereler neredeyse tamamen kilitlendi. Peki neden?
![]()
Savaşlar Çığlık Atarken Diplomasi Sağırlaştı
Suriye’deki iç savaşın dalgaları hâlâ Türkiye’nin kapısında kırılırken, Gazze 2023’ten itibaren tarihin en ağır yıkımlarından birine sürüklendi. Aynı yıllarda Rusya–Ukrayna savaşı Avrupa’yı bir daha geri dönmeyecek şekilde yeniden şekillendirdi. Bu tabloda ne AB’nin ne ABD’nin ne de BM’nin enerji kapasitesi kaldı.
Tam da bu yüzden Kıbrıs dosyası, uluslararası ajanslarda “aciliyet taşımayan sorun” kategorisine indirildi.
![]()
Tatar’ın Masaya Koyduğu Yeni Parametre: “İki Devlet”
2020’de göreve gelen Sayın Ersin Tatar, Türk tarafının uzun süredir söylem düzeyinde dile getirdiği iki devletli çözümü kurumsal bir politika haline getirdi.
Tatar’ın en net cümlesi şuydu: “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu toprakların gerçek devletidir ve eşit egemenlik kabul edilmeden federasyon konuşulamaz.”
Bu açıklama, Rum tarafı üzerinde iki etkide bulundu:
1. “Ortak zemin yok” söylemi Güney’de artık resmi politika haline geldi.
2. AB, Tatar’ın bu duruşu nedeniyle müzakerelerde “start düğmesine” basmadı.
Rum lider Nikos Hristodulidis açıkça şöyle dedi:
“İki devletli çözümü asla tanımayız. Federasyon dışındaki hiçbir model müzakere edilemez.” Crans-Montana sonrası federasyona zaten inancı zayıflayan Rum kamuoyu da bu söylemleri destekledi. Sonuç: Siyasi eşitlik bile tartışılamaz hale geldi.
![]()
Rum Kesiminde Değişmeyen Ezber: “Sıfır Asker, Sıfır Garanti”
Önce Anastasiadis, sonra Hristodulidis…
İki liderin de cümleleri farklı olsa da öz aynı kaldı: “Türkiye’nin garanti sistemi son bulmadan çözüm olmaz.” Bu yaklaşım, Doğu Akdeniz’deki güç dengeleri ve Türkiye-Yunanistan rekabeti düşünüldüğünde tamamen teorikti.
![]()
Uluslararası Gündem Kıbrıs’ı Geride Bıraktı
Savaşların diplomasi üzerindeki etkisi görünenden daha büyüktü:
1. AB için Ukrayna savaşı = “hayatta kalma” meselesi
Kıbrıs, Brüksel’in acil öncelikleri listesinde 6–7’inci sıraya düştü.
2. ABD için İsrail–Gazze dosyası öncelikli hale geldi
Washington, Doğu Akdeniz’de istikrar sağlamak için Rum kesimini Türkiye’ye karşı “denge unsuru” olarak kullanmayı tercih etmedi; tamamen Orta Doğu’da sıkıştı.
3. BM’nin Suriye ve Gazze krizine yönelmesi
Kıbrıs özel temsilcisi bile iki yıla yakın atanamadı. Diplomasi, en basit hâliyle, sürekli ilgi ve odaklanma ister.
![]()
Doğu Akdeniz Enerji Rekabeti: Ateşe Benzin
İsrail–Yunanistan–Güney Kıbrıs üçlüsünün kurduğu enerji hattı projeleri, Türkiye–KKTC hattıyla doğrudan çelişti. Bu nedenle Rum tarafının müzakere motivasyonu daha da azaldı. Kendi enerji rolünün artacağını düşünen Lefkoşa, “statükonun işine geldiği” yılları yaşadı.
![]()
Peki Beş Yılın Asıl Özeti Ne?
Gerçek şu: Kıbrıs müzakereleri savaşlar yüzünden değil, savaşların yarattığı jeopolitik dikkat dağınıklığı ve tarafların değişen pozisyonları yüzünden dondu. KKTC -Türkiye “eşit egemenlik” kararı; Rumların “federasyon dışında hiçbir model yok” ezberi ve uluslararası aktörlerin “daha büyük ateşleri söndürmeye çalışması” bu dönemi tarihin en durağan beş yılına çevirdi.
Şimdi Sayın Tufan Erhürman Dönemi Ne Vaat Ediyor?
Yeni KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman göreve geldi ve ilk açıklamalarıyla Kıbrıs dosyasına yeni bir ritim getirdi.
Peki bu ritmin müzakere sürecine etkisi ne olacak?
“Gerçekçi, uluslararası hukukla uyumlu, karşılıklı güvene dayalı müzakere zemininin yeniden oluşturulması şarttır.”
Erhürman açıkça:
- BM parametreleri içinde bir çözümün mümkün olduğunu,
- Kıbrıslı Türklerin uluslararası izolasyonunun sürdürülemez olduğunu,
- Müzakerelerin ‘ortak zemin yok’ bahanesine kurban edilemeyeceğini vurguluyor.
Elbette, Erhürman federasyon derken eski Rum tezlerini kabul eden bir pozisyon sunmadığını her açıklamasına ekliyor. Lisans eğitimimi Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde tamamlamış, Yeditepe Üniversitesi’de yüksek lisans ve İstanbul Üniversitesi’de doktora tezlerini Kıbrıs ekseninde yazmış, bu alanda yıllardır üreten bir akademik tarihçi olarak Erhürman’ın seçim sürecinde “federasyon” kelimesini ilk duyduğumda, GKRY’nin çözüm iradesine inanmadığım için ciddi bir kuşku duymuştum. 2016 yılında NTV kanalında; sayın Mete Çubukçu’nun Pasaport programına katıldığımda da söylediğim inancım federasyon tezi ile çözümün imkansız olduğu idi. Sonuç olarak dediğim gibi de oldu. Sayın Erhürman, federasyon yalnız Rum tarafının değil, uluslararası hukuk karşısında da Kıbrıs Türk halkının güvenliğini, statüsünü ve geleceğini garanti eden bir zemin olduğunu anlatmaya çalıştığını buna daha geniş perspektiften bakmak gerektiği fikrine kanaat ettim. Tabii zaman içinde bunu daha net göreceğiz.
“Erhürman’ın federasyon söylemini, ‘Siyasi eşitlik tartışılmaz; ancak iki devlet ön koşulu sürdürüldüğü takdirde Rum tarafını müzakere masasına çekmek mümkün değildir’ şeklindeki vurgusuyla birlikte okumak gerekir; zira bu yaklaşım, statükonun yeniden üretimi anlamına gelmeyen, tam tersine müzakere süreçlerinin yeniden işlevsel hale getirilmesini hedefleyen diplomatik konumlanışa işaret etmektedir. Bu bağlamda, Gazze’de ateşkes sonrası Batı’nın Doğu Akdeniz’de yeni bir düzen arayışına, uluslararası toplumun Kıbrıs dosyasını yeniden görünür kılma hazırlıkları yaptığına dair işaretleri güçlendirmekte ve bölgesel konjonktürün ‘Kıbrıs meselesinin yeniden müzakere edilebilir hale gelmesi’ yönünde bir ivme oluşturduğu görülmektedir.
Doğu Akdeniz’deki enerji hatlarına ilişkin gelişmeler de bu çerçevede önem kazanmaktadır. Yakın dönemde Ukrayna ile Yunanistan arasında imzalanan enerji anlaşması, Atina’nın kendisini “Avrupa’nın yeni doğalgaz merkezi” olarak konumlandırma stratejisinin somut bir adımıdır. Başbakan Kiryakos Miçotakis, ABD’den tedarik edilen LNG’nin Ukrayna’ya ulaştırılması için kurulan hattı “Orta ve Doğu Avrupa’ya açılan yeni bir enerji kapısı” olarak tanımlamıştır. Anlaşmaya göre Amerikan LNG’si önce Revithoussa terminalinde yeniden gaza dönüştürülecek, ardından Dikey Koridor aracılığıyla Ukrayna’ya iletilecektir.
Bu gelişmeler, Kıbrıs meselesinin çözüm perspektifini doğrudan etkileyen yeni bir parametreyi işaret etmektedir. KKTC ve Türkiye’nin de masadaki paydaş rolü, Sayın Erhürman’ın yaklaşımıyla birleştiğinde, Kıbrıs müzakere sürecinin yeniden başlamasına ve hızlanmasına olanak tanımaktadır. Böylece, Ortadoğu’nun stratejik dilimi olarak Kıbrıs, uluslararası gündemde tekrar görünür hale gelecek ve müzakere masasında yeni bir sayfa açılacaktır.
GKRY, Erhürman’ın seçilmesini müzakere sürecinin yeniden canlanması açısından olumlu karşılasa da, aynı zamanda masadan talep ettiklerini almadan kalkmayacak güçlü bir liderle karşı karşıya olmanın yarattığı tedirginliği de hissetmektedir; zira Erhürman’ın kararlı ve hazırlıklı müzakere çizgisi, Rum tarafında “eski ezberlerle bu süreci yönetemeyebiliriz” endişesini beraberinde getirmiştir.
Güney Kıbrıs İçin Çözümsüzlük Avantaj mı?
Bir dönem evet. Ama bugün hayır.
Rum kesimi:
- Enerji projelerini ilerletemiyor
- Türkiye’yi by-pass edemiyor
- AB içindeki etkisini kaybediyor
![]()
“Ne var ki, Rum liderliğinin ‘çözümsüzlük artık Güney Kıbrıs’ın stratejik çıkarına hizmet etmiyor’ söylemi, aynı dönemde KKTC bayraklarının yakıldığı, KKTC’nin ilan günü düzenlenen protestoların provoke edilerek tansiyonun bilinçli biçimde yükseltildiği eylemlerle yan yana geldiğinde, Kıbrıs Rum siyasetinin söylemsel düzlemde çözüm arayışına yöneldiğini iddia ederken pratikte hala çatışmacı reflekslerini terk etmediğini gösteren çarpıcı bir çelişki ortaya koymaktadır.” Ancak, bu bakış açısıyla çözümün nasıl mümkün olabileceği hala belirsizliğini korumaktadır.
Kaynak : Halkın Sesi


