Çin, siyasi faaliyetlerinin yanı sıra Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da ticari açıdan da kendine güçlü bir konum inşa ediyor. Bu durumun en büyük göstergesi ticari faaliyetlere yansıyor.
Öyle ki, Çin’in Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki ticaret hacmi 2019’da 180 milyar dolarken, 2021’de 259 milyar dolara yükseldi. Öte yandan, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi bölgedeki ekonomik ortaklıklarını da artıyor.
ABD’nin bölgedeki etkisinin zayıflaması ve Çin’in görünürlüğünün artması, bu güç çekişmesinin daha da hararetlenmesine neden olabilir. Zira, Çin’in Rusya ile yakın temasları ve Batı’nın bu durumu tehdit olarak görmesi NATO’nun liderler zirvesinin ardından bildiride de yer aldı.
Peki, küresel güçlerin Orta Doğu’dan Afrika’ya uzanan hakimiyet savaşları nasıl ilerleyecek? Çin, bölgede nasıl bir hegemonya kuruyor? ABD’nin tavrı ne? Bu ve daha fazla sorunun yanıtını Uluslararası Güvenlik Uzmanı Dr. Hüseyin Korkmaz ile konuştuk.
“‘Sıfır düşman’ yaklaşımı var”
Dr. Korkmaz, Çin’in dış politikasının ilkelerinde geleneksel olarak diğer ülkelerin içişlerine karışmama ve ‘sıfır düşman’ yaklaşımı olduğunu söylüyor. Bu yaklaşımın Çin’in dış politikasının temel karakteri haline gelmiş olduğunu belirtiyor. Çin’in son dönemde Orta Doğu ve Afrika kıtasında artan diplomatik faaliyetlerinin de bu ilkeler çerçevesinde şekillendiğine işaret ediyor.
“Bölge ülkeleriyle iş birliği yapan büyük güç profili imajı çizmeye çalışıyor”
“ABD’nin bölgedeki hegemonyasının zayıflaması ve ‘Kuşak ve Yol Girişimi’nin daha aktif bir rol oynamaya başlaması ile birlikte Çin’in Orta Doğu’dan Afrika kıtasına yayılan bir nüfuz inşasına giriştiğini görüyoruz” diyor Korkmaz ve Çin’in bu noktada daha çok bölgesel refahı inşa etmeye odaklanan ve enerji güvenliği için bölge ülkeleriyle iş birliği yapan bir büyük güç profili çizmeye çabaladığını ekliyor.
“Öte yandan bölgedeki güvenlik merkezli problemlerden kaçınmaya çalışan Çin’in, kısa süre önce duyurduğu Küresel Güvenlik Girişimi ile netameli konularda arabulucu olma rolüne yanaştığı görülüyor.”
“Çin daha proaktif bir dış politikada”
İran ve Suudi Arabistan yakınlaşması sonrası bölgede itibarı artan Çin’e dikkati çeken Korkmaz, Çin’in Filistin meselesine de göz kırptığını ve bu durumun bölgede diplomatik anlamda önemli gelişmelere neden olabileceğini belirtiyor. Korkmaz bu çabanın Sudan ve Libya gibi örneklere de yansıyabileceğinin altını çiziyor.
Çin’in bu yakınlaşması geleceğe dair önemli bir ip ucu. Zira, Korkmaz da Çin’in bölgedeki dış politikasını enerji güvenliği ve jeopolitik zorunluluklara göre belirlediğini söylüyor ve ekliyor:
“Orta Doğu ve Afrika’nın stratejik ve jeopolitik değeri burada öne çıkıyor. Özellikle bölgede yaşanan Arap Baharı’ndan sonra Çin’in daha proaktif bir dış politikaya geçtiğini söylemek mümkün.”
“Çin, ABD ile karşı karşıya kalıyor”
Çin bu politikayı belirlerken ABD ile karşı karşıya da geliyor. Zira, Çin Kuşak ve Yol projesi aracılığıyla Orta Doğu’yu Asya, Avrupa ve Afrika ile bağlamayı ve enerji kaynaklarını güvence altına almayı hedefliyor. Korkmaz, bu durumun Çin ve ABD’yi karşı karşıya getirdiğini belirtiyor ve ABD’nin bölgede askeri açıdan çok daha güçlü olduğunun altını çiziyor:
“Bölgesel güvenlik mimarisi ABD menşeli bir karakter arz ediyor ve ABD’nin çok sayıda askeri yine Orta Doğu ve Afrika kıtasının çeşitli lokasyonlarında konuşlu vaziyette. Çin ise sadece Cibuti’de BM görevi kapsamında bir askeri üsse sahip.”
Buna karşılık ABD’nin askeri varlığı ve yardımlarıyla Orta Doğu’daki nüfuzunu sürdürmesi daha olası. Uzun vadede bölge ülkelerinin Çin’e eğilim gösterme olasılığı artabilir ancak Çin’in askeri varlığı olmadığı için ABD’nin bölgedeki güvenlik rolü devam edebilir. Çin’in, bölgedeki gelişmeleri takip ederek küresel rekabetin seyrine göre stratejisini şekillendireceğini düşünüyorum.”
“ABD yönetimi endişeli”
“Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in son olarak Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret Çin’in Orta Doğu politikasında stratejik bazı hazırlıklar olduğunu da gösteriyor” diyor Korkmaz ve önümüzdeki dönemde daha yüksek bir angajman beklentisi görülüyor diye ekliyor:
“ABD yönetimi, Çin’in Orta Doğu’daki nüfuzunu genişletme çabalarından endişe duymakta ve küresel güç mücadelesinde Çin’in nüfuzunun artmasını yakından gözlemliyor. Xi’nin Suudi Arabistan ziyareti Pekin’in bölgedeki odağını hem ekonomik hem de siyasi açıdan Kuzey Afrika ve Akdeniz’den Körfez bölgesine çevirdiğini de gösteriyor.
Çin, Orta Doğu’ya kademeli bir angajman yaklaşımı ile giriyor. Önceliği enerji kaynaklarının ve ticaret yollarının güvenliği. Buna ek olarak Suudi-İran yakınlaşması ve Filistin meselesindeki tavrı ile netameli konularda da diplomasi merkezli bir çabanın içerisinde.
Çin bu çabalar ile bölge ülkelerine kritik meselelerin aslında çözümsüz olmadığını gösteriyor. İkincisi ise yıllardır bölgede yerleşik olan ABD menşeli mevcut güvenlik mimarisinin bu meselelerin altından kalkamadığı imajını/algısını öne çıkarıyor. ABD’nin güç merkezli Orta Doğu yaklaşımına karşılık daha estetize, çözüm odaklı ve kalkınmaya kurumsal anlamda destek çıkan bir Çin imajı ABD açısından sorun ve tehdit olarak algılanabilir.”
“Türkiye’nin insani yardım ve kalkınma yardımlarında önemli bir rolü var”
ABD ve Çin’in yanı sıra Türkiye de Afrika’da kendi politikasını yürüten bir ülke. Örneğin Türkiye, Somali’de askeri üs açma ve diğer Afrika ülkeleriyle askeri ve savunma anlaşmaları imzalama gibi adımlar attı. Korkmaz, Türkiye’nin ayrıca insani yardım ve kalkınma yardımlarında da önemli bir rol üstlendiğini hatırlatıyor. “Afrika ülkelerinde okullar, kuyular, yollar ve diğer kamu altyapısı projelerinde faaliyet gösteren Türkiye kıtada etkisini artırıyor” diye ekliyor Korkmaz.
Öte yandan, Çin kadar olmasa da Türkiye’nin de Afrika kıtasındaki ticaret hacmi yükseliyor. Türkiye’nin Afrika ile ticaret hacmi 2021 yılında 35 milyar dolar seviyesine kadar çıktı. Buna karşılık Çin ise aynı yıl 250 milyar dolarlık bir ticaret hacmine ulaştı.
“Türkiye uzun vadede Afrika kıtasında nüfuzunu arttırma niyetinde”
Korkmaz, iki ülkenin ticaret hacimleri göz önüne alındığında Türkiye’nin kıtada Çin’in finansal gücü ile boy ölçüşmesinin zor göründüğünü söylüyor ve şöyle devam ediyor:
“Çin, geniş finans kaynaklarına sahip ve devlet destekli şirketlerin avantajlarını kullanan total bir yaklaşım geliştirmiş durumda. Türkiye’nin Afrika kıtası özelinde coğrafi yakınlık ve inşaat alanındaki yoğun hareketliliği gibi bazı avantajları olsa da genel olarak Çin’in geniş bir yatırım ağı olduğunu görüyoruz. Ancak özellikle son dönemde Uganda gibi bazı Afrika ülkelerinde Türk inşaat şirketlerinin yapı ihalelerini Çinli firmalara rağmen kazandıkları da önemli bir veri. İnsani güvenlik kapsamında yapılan yardımlar, bölge ülkeleri ile girilen askeri ve diplomatik angajmanlar Türkiye’nin uzun vadede Afrika kıtasında nüfuzunu arttırma niyetini ortaya koyuyor.”
Kaynak : TRT HABER