Cuma, Kasım 22, 2024
Google search engine
Ana SayfaKıbrısKısa yazı, yaz dediler. Yaz uzundur oysa.

Kısa yazı, yaz dediler. Yaz uzundur oysa.

Yükte ağır duygulu, pahada hafif şeylerle yüklenmiş, nallı mallı çerçi atıydım, edebiyatta.
Ve çerçi atları ne kadar uzun yol yürürse,
o kadar kalabilirdi şu yalan dünyada.

Çok çeşitli, kalitesiz, bazıları çok ucuz ve naylon şeylerdi hayati yüküm.
Çok geçmedi, nalları semaya dikmeden, sermayemi ve nallarımı yitirdim.
Yüküm aynı kaldı elbet.

Nalımı yitireli adalıyım, nalsız olmuyor tabii.
Nal yerine, artık nalın giyer caka satar oldum, gereksizce şamata çıkarsa da..

Oysa kaygan zemin hamamlarda, camii şadırvanlarında abdest alırken giyilir nalın, herhangi bir vakit namazı kılınacağında.

Ben yazıda, zeminde yürüyorum nalınla veya diğer adıyla takunya. Bazen adalı, bazen nalıyım. Her iki durumda da ağır yük taşır, binek hayvanlarının ayakları altında insanlık ararım.

Neyse, konuyu uzatmayıp kısa keseyim.
Mevzuyu uzatınca, yazı da uzuyor ya!

Uzun yaşanan ne kaldı ki zaten artık.
Aşklar bir süre, sevgi bir müddet, evlilik belli bir mühlet.
Saygı işine geldiği gibi.
Duygusuz sevişmeler gırla, bir lahsa veya dakika..
Dostluk işe yarayıncaya, arkadaşlık işine gelip işi düşünceye.
Aşk, onun yamukluğunu kabullenip, artık görmeye başlayıncaya sürer, diye fısıldıyor içime, oradaki kitapsız şair.
Bir tek sıkıntılar uzun sürüyor şiarda.

Her şeyin miadı ve miktarı ya azaldı, ya kısaldı.
Şarkıların anlamı azaldı, şarkı sözleri üç kelime hep aynı nakarat ve ritim tekrarı.

İnsan, sevdiği ve hoşnut olduğu şey uzun sürsün ister oysa.
Sevdiği film birmesin ister, okuduğu kitabın hikayesi sürükleyiciyse hep sürüp gitsin ister. Hem kitabı bitirip hikayenin sonunu öğrensin, hem de o noktadan itibaren olaylar başka konularla devam etsin ister.
Kitabın sonuna doğru ayrılmak üzere olduğu ve elini hala tuttuğu sevgiliye “Gitme” demeyi onur meselesi yapar insan.

Biliyorum, buraya kadar okumana rağmen anlamıyorsun hala beni. Bak şimdi de halt etmişsin sen, anlıyoruz heralde deyiverdin içinden.

Sen konuşurken, sürekli anlıyorum diyenler var ya, anladığından değil hani, anlıyormuş gibi görünmektir dertleri. Duygusuz, empatisiz hollonun önde gelenlerindendir kendileri.
Onların tek derdi anlaşılmaktır, değil anlamak tam tersi.

O yüzden uzatma derler, sadede gel. Sadet hanımların adresini bilsem gelirim de. Boşver neyse! Yine anlamadığını hissettim nedense?

Zira anlayan anlıyorum demez, anlattıkların karşısında duygulanır dili tutulur, damağı kurur da yutar durur kelimleri, önce aklına sonra da ağzına gelenleri.

Anlamak kolay iş değil senin anlayacağın. Anlayan, anlatılanlar karşısında anlayana kadar duygusuzdur oysa.
Sonra, anlatılanlar karşısında ya susar, ya ağlar, ya da güler katıla katıla.

Sense onca anlatılanlar karşısında onca anlatıyı berhava etmiş bir havadasın veya pek havanda değilsin.

Bazıları vardır ne dinler, ne anlatır ne de konuşur. Onların derdi de, kendi gibi, karşısındakini anlamsız ve değersiz kılmaktır.

Bazıları için değersiz olabiliriz, çünkü değer ölçüleri bizimkinden farklıdır.
Bazı kimseler için başarılarımız önemli olmayabilir, zira önemsediğimiz alanlar farklıdır.

Bir çokları için çekici bir insan değilizdir, zira göreceli hazlar çeşitlidir.
Sıradan, vasat ve bayağı gelebiliriz, o zaman da yanlış insan gruplarıyla muhatabızdır.

Hiç, yok gibi gelebiliriz başkalarına, çünkü gözünü diktiği çıkar odaklarına dahil olmayabiliriz.
Suçlu ve de haksız bulunabiliriz, bu sefer de doğrusal yargılarımız farklı olabilir.

Kimine çok zengin, kimine yoksul olabiliriz, hangi varlığımıza baktığına ve önemsediğine bağlıdır.

Hani, arada bir görebildiğin sevgiliyle bolca vakit geçirme ihtimalini güçlendirmek adına uzun uzun anlatırsın ya.
Konuşmayı çok sevdiğinden değil hani,
erken gitmesine olmak için mani.
Onca çaba, birden akla gelmesin diyedir, gitme vakti.

Kısa yazı yazıp, kısa keseyim Aydın havası olsun dedim, ama. Aydınlı değilim ki Aydın havası kısa türküler söyleyeyim.
Adalıyım ben.
Uzun yazların kavruk tenli aşk tutkunu bir deli.
Ve gebermiş bir çerçi atının havaya dikilmiş nalları gibi.

Yahu ne kasıyorsun kendini, ne bu şimdi çok sebzeli karışık salata meselesi. İnsan gibi anlatsana derdini, laf ebeliğine, dert gebeliğine ne hacet, dedi. Ya da yorma satırlarınla zihnimi açıklamasını da yap bari.

Boşver dedim, kısa anlatımlarla uzun yazların aşkları anlatılırsa yavana kaçar.

Bir kere olsun kısa yaz deyip durdular.
Belli ki bir yaz boyu adada yazlamamışlar.

Kıbrıs’ın yazını hiç bilmezler. Uzundur Kıbrıs’ın yazı. Benden daha çileli, senden daha katlanılırdır Kıbrıs’ımın uzun yazları.

Ve bir kerede ne yazılır ne de tadına doyulur duyguya münhasır ne kısa yazın ne de yazının. O yüzden en uzun ve en güzel aşktır Kıbrıs yaz aşkı ve yazarının yazıları.

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisment -spot_imgspot_imgspot_imgspot_img

Most Popular

Recent Comments