Salı, Şubat 25, 2025
Google search engine
Ana SayfaDünyaİsrail'in Filistinlileri cezalandırmak için kullandığı yöntem: Ev yıkımları

İsrail’in Filistinlileri cezalandırmak için kullandığı yöntem: Ev yıkımları


İsrail vahşetinin Gazze’deki büyük yıkım ve tahribatına dair ilk raporlar, şehrin neredeyse tamamının ya yıkıldığını ya da tahrip edildiğini gösteriyor.


Resmi rakamlar, İsrail soykırımı nedeniyle çeşitli sektörlerde doğrudan zarar 50 milyar doları aştığını belirtiyor. 2 milyondan fazla Filistinlinin yaşadığı şehirde 170 bini tamamen yıkılmış, 80 bini ciddi şekilde zarar görmüş, 200 bini ise kısmen hasar görmüş 450 bin konutun varlığına işaret ediliyor.


Ancak bu durum, konu İsrail ise şaşırtıcı değil. İsrail işgalinin tarihine bakıldığında, İsrail ordusunun, Filistinlilerin direnişine karşı güçlü bir caydırıcılık oluşturmak amacıyla, Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde ev yıkımlarını bir cezalandırma aracı olarak kullandığı görülüyor.


İnsan hakları örgütleri, “İsrail’in Filistinlileri toplu olarak cezalandırmak, mallarına el koymak ve yerleşim yerlerini genişletmek için yıkımları zaten kullandığını” ise her raporunda belirtiyor.


Yıkım tarihi


Esasen ev yıkımları Filistin’deki İngiliz Mandası’na kadar uzanıyor. 1936 ile 1939 yılları arasında, İngiliz ordusu, Filistin direnişine katılanların köylerdeki evlerini hedef aldı ve bu durum bazı köylerin tamamen yok edilmesine kadar sürdü.


1945’e gelindiğinde ise dönemin yetkilileri, yerel askeri komutana sınırsız veya itirazsız bir şekilde bu uygulamaları yapmasının önünü açan Savunma (Acil Durum) Yönetmeliği’ni yayınladı.


1967 sonrasında Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni işgal edilmesinin ardından dönemin İsrail Dışişleri Bakanlığı hukuk müşaviri Theodor Meron, ev yıkımlarının Savaşta Sivillerin Korunmasına İlişkin 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini kendi ağzından itiraf etti. Ancak bu itiraf ne uluslararası alanda ne de İsrail içerisinde bir etki yaratmadı.

İsrail'in Filistinlileri cezalandırmak için kullandığı yöntem: Ev yıkımları


‘İkinci İntifada’ sırasında ise İsrail ordusu, Filistin direnişinin yaptığı eylemlerin ardından evleri yıkma politikasını benimsedi ve Tel Aviv bu suçları caydırıcı politikalar olduğu gerekçesiyle meşrulaştırdı.


2005 yılında İsrail Savunma Bakanlığı, koşullarda köklü bir değişiklik olmadığı takdirde ceza niteliğindeki ev yıkımlarının durdurulmasını emretti ancak başka nedenlerle yıkımlar devam etti.


İşgal güçleri 2010 yılında işgal altındaki Kudüs’te Filistinlilere ait 315 binayı, 2016 yılında ise binin üzerinde evi yıktı.


Yıkım yöntemleri


İşgal ordusu yıkım operasyonlarına ilk başta zırhlı olanlar da dahil olmak üzere çeşitli askeri buldozerlerin yanı sıra çok katlı binalar için ekskavatörler, düşük riskli küçük evler için ise tekerlekli buldozerler kullanmakla başladı.


İsrail ordusu, örneğin silahlı direnişçilerin bina içerisinde sıkıştığı ve yıkım tehlikesinin olduğu durumlarda D9 ağır zırhlı aracını sıklıkla kullanıyor.


Son dönemde en yaygın kullanılan yöntemlerden biri de geçtiğimiz günlerde Batı Şeria’nın Cenin Mahallesi’nde olduğu gibi bir veya birkaç eve patlayıcı madde yerleştirilerek gerçekleştirilen bombalama eylemleri.


Cenin’de İsrail ordusu aynı anda 23 evi havaya uçurdu. İşgalci güçler, Gazze Şeridi’ndeki imha savaşı sırasında bu yöntemi yaygın bir şekilde benimsedi.


Bu durum, Gazze Şeridi’nin kuzeyinde büyük konut bloklarının yıkılması ve güneyindeki Refah kentindeki kitlesel yıkım operasyonlarında sık sık tekrarlandı.

İsrail'in Filistinlileri cezalandırmak için kullandığı yöntem: Ev yıkımları


Uluslararası hukuk ne diyor?


Uluslararası hukuktaki ev yıkımları, 1949 yılında çıkarılan Dördüncü Cenevre Sözleşmesi tarafından düzenleniyor. Madde 53’te, “İşgalci güç tarafından, özel kişilere ait bireysel veya toplu olarak sahip olunan taşınmaz veya şahsi malların tahrip edilmesi askeri operasyonlar için kesinlikle gerekli olmadığı durumlar hariç, yasaktır.” denmekte.


Uluslararası hukukta, ev yıkımları toplu cezalandırma biçimi olarak değerlendiriliyor.


İşgal hukukuna göre ise mutlak askeri zorunluluklar dışında malların tahrip edilmesi yasaklanıyor.

Ancak Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne taraf olan İsrail, Filistin topraklarının Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne taraf devlet olmaması gerekçesiyle Sözleşme hükümlerinin bu topraklara uygulanmayacağını ileri sürüyor.


Bu iddia, Uluslararası Af Örgütü gibi insan hakları örgütleri tarafından kabul edilmiyor.


Uluslararası Af Örgütü, “Uluslararası insan hakları anlaşmalarının, taraf devletlerin etkili kontrole sahip olduğu tüm alanlarda, o alanda egemenlik kullanıp kullanmadıklarına bakılmaksızın geçerli olması, insan hakları hukukunun temel bir ilkesidir” ifadesini kullanıyor.

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisment -spot_imgspot_imgspot_imgspot_img

Most Popular

Recent Comments