Çarşamba, Nisan 16, 2025
Google search engine
Ana SayfaDünyaİsrail'de huzursuzluk: Rehineler mi yoksa 2 milyon insan mı önemli?

İsrail’de huzursuzluk: Rehineler mi yoksa 2 milyon insan mı önemli?


İsrail, Ekim 2023’ten bu yana süren Gazze savaşının gölgesinde iç politik çalkantılarla sarsılıyor. Giderek artan toplumsal huzursuzluk, rehinelerin serbest bırakılması talepleri etrafında şekilleniyor. Ülkenin farklı kesimlerinden gelen tepkiler, savaşın devamına karşı seslerin arttığını gösterse de bu çıkışların odağında 50 bini aşkın sivilin öldüğü Gazze değil, Hamas’ın elindeki 59 rehinenin akıbeti var.


Son olarak İsrail’de askerlerden akademisyenlere uzanan imza kampanyaları, Netanyahu hükümetine karşı toplumsal tepkilerin yeni bir ifadesi haline geldi. Rehinelerin geri getirilmesi talebiyle büyüyen bu kampanyalar, savaşın sürmesine yönelik eleştirileri de beraberinde getiriyor. Ancak aynı anda Gazze’de yaşanan büyük yıkım, toplumun geniş kesimleri tarafından görmezden geliniyor. 50 binden fazla insanın öldüğü, şehirlerin yok olduğu bir savaşta, İsrail toplumu rehinelerin akıbetine odaklanırken, yaşanan insani felakete karşı büyük bir duyarsızlık içinde.


Uluslararası basında yer alan analizlerde, İsrail toplumunun savaş karşıtı reflekslerinin sınırlı olduğu ve insani duyarlılıktan çok, ulusal güvenlik ve rehinelerin kurtarılması endişeleriyle şekillendiği vurgulanıyor. New York Times, Haaretz ve Le Monde gibi yayınlar, toplumsal baskının Netanyahu üzerinde kısa vadede büyük bir etki yaratmadığını; ancak bu tepkilerin yaklaşan seçimlerde hükümeti ciddi biçimde zorlayabileceğini öne sürüyor.

[Gazze’de işlenen soykırım İsrial toplumunun gündeminde değil. Fotoğraf: AA]


İmza kampanyaları ve toplumsal tepki


İsrail’de yedek askerler, pilotlar, doktorlar, akademisyenler ve hatta eski Mossad mensupları rehinelerin geri getirilmesi için hükümete baskı yapan imza kampanyalarına katıldı. Son olarak yaklaşık 250 eski Mossad görevlisi de bu kampanyaya destek verdi. İsrail Hava Kuvvetleri’nden bazı muvazzaf ve emekli subayların savaşa yönelik eleştirileri kamuoyuna yansıdı.


Ancak bu tepkilerin merkezinde ne Gazze’deki yıkım ne de sivillerin öldürülmesi yer alıyor. Talepler, rehinelerin canlı veya ölü şekilde geri getirilmesi yönünde. Toplumsal muhalefetin Gazze savaşına karşı çıkış noktası, insani felaket değil, rehinelerin varlığı.


Prof. Dr. Haydar Oruç, bu tepkileri şöyle değerlendiriyor:


“İsrail ordusuyla Netanyahu arasında kategorik ve tarihsel bir çatışma var. Bu çatışma, Gazze saldırıları süresince askıya alınmış gibi görünse de aslında sürüyor. Yedek askerler, özellikle pilotlar, Netanyahu için savaşmayı reddediyorlar. Bu protestolar artık akademisyenlere, doktorlara ve eski Mossad görevlilerine kadar yayıldı. Ancak tüm bu kampanyaların temelinde, Filistinlilere yönelik bir duyarlılık değil, yalnızca rehinelerin kurtarılması var.”


Çeşitli nedenlerle sokağa çıkan İsrailliler, Gazze'de katledilen 50 binden fazla insanı gündem etmiyor. Fotoğraf: AA[Çeşitli nedenlerle sokağa çıkan İsrailliler, Gazze’de katledilen 50 binden fazla insanı gündem etmiyor. Fotoğraf: AA]


Gazze’de 50 bin kayıp: İsrail toplumu ne diyor?


Gazze’deki sivil ölümlerinin sayısı 50 bini geçti. Ancak bu kayıplar, İsrail toplumunun büyük kısmında güçlü bir karşılık bulmuyor. Prof. Dr. Oruç’a göre bu durum, İsrail toplumunun büyük ölçüde körleştiğini gösteriyor:


“İsrail’de bu konuda hassasiyet gösteren kesim toplumun yüzde 5’inden az. Geri kalan büyük çoğunluk Gazze’deki insani felaketi umursamıyor. Hatta Trump’ın da dillendirdiği, Gazze’nin boşaltılıp başka bir yerde yeniden inşa edilmesi fikrine destek bile veriyorlar. İnsan hakları ya da soykırım konuları gündemlerinde değil.”


Bu tabloyu destekleyen güncel anketlerde, İsrail halkının yüzde 70’e yakınının savaşın devamından yana olduğu görülüyor. “Gerekirse hepsini öldürün ama rehineleri alın” gibi söylemler artık sadece aşırı sağ çevrelerle sınırlı değil, toplumun geneline sirayet etmiş durumda.


Netanyahu ve hesaplaşma ihtimali


Rehinelerin kurtarılması için tek yolun ateşkes olduğunu belirten uzmanlar, Netanyahu’nun süren anlaşmayı sonlandırarak aslında rehineleri umursamadığını gösterdiği görüşünde. Prof. Oruç, bu konuda da dikkat çekici ifadeler kullanıyor;


“Anlaşma devam etseydi, Hamas rehineleri serbest bırakacaktı. Ama Netanyahu, ateşkesi bitirerek bu süreci sabote etti. Dolayısıyla İsrail toplumu önce Netanyahu’dan hesap sormalı.”


Anketler, Netanyahu’nun 2026 seçimlerinde büyük bir yenilgiye uğrayacağını gösteriyor. Ancak mevcut parlamenter yapı ve ABD’nin aktif desteği, hükümetin düşmesinin kısa vadede mümkün olmadığını gösteriyor.


Toplumsal cinnet ve ahlaki körlük


İsrail’de 7 Ekim sonrası ortaya çıkan ruh hali, sıradan bir savaş psikolojisinin ötesine geçmiş durumda. Rehinelerin geri alınması yönündeki talepler toplumun farklı kesimlerinde geniş destek bulurken, aynı anda Gazze’de yaşanan insani felakete karşı toplumsal bir körlük hâkim. Prof. Dr. Haydar Oruç, bu durumu “toplumsal cinnet hali” ve “ahlaki körlük” olarak tanımlıyor.


Oruç’a göre, 7 Ekim’den sonra yaşananlar, İsrail toplumunun zihinsel haritasında bir kırılma yarattı. Netanyahu hükümeti bu tarihi “İkinci Holokost” olarak çerçeveledi ve bu söylem, toplumun büyük bölümünde karşılık buldu. Ancak Oruç’a göre, hükümetin ortaya attığı “vahşet” anlatıları –kafası kesilen bebekler, tecavüze uğrayan kadınlar gibi sonradan yalanlandığı ortaya çıkan iddialar– sadece bir algı operasyonunun parçasıydı. Bu algı, İsrail toplumunu kolektif bir travmaya hapsetti ve başka hiçbir acıyı göremeyecek hale getirdi.


Bugün İsrail’de Gazze’de 50 binden fazla insanın öldürülmesi, yüz binlercesinin evsiz kalması, çocukların açlık ve susuzlukla mücadele etmesi toplumun geniş kesimlerinde herhangi bir vicdani sarsıntıya yol açmıyor. Oruç bu durumu, “İsrail toplumu Gazze’de olan biteni adeta bir film gibi izliyor. Hatta bir kısmı, Gazze’nin boşaltılıp yerine bir tatil kenti yapılmasını destekliyor. İnsan hakları, soykırım ya da sivillerin yaşam hakkı gibi kavramlar neredeyse hiç gündemlerinde yok” sözleriyle açıklıyor.

Uzmanlar, Gazze'de yaşananlara kayıtsız kalan İsrail toplumunun durumunu ''ahlaki körlük'' olarak açıklamaya çalışıyor. Fotoğraf: AA[Uzmanlar, Gazze’de yaşananlara kayıtsız kalan İsrail toplumunun durumunu ”ahlaki körlük” olarak açıklamaya çalışıyor. Fotoğraf: AA]


Oruç, İsrail’de savaş karşıtı ya da insani kaygılarla öne çıkan seslerin ise çok dar bir çevreyle sınırlı olduğunu vurguluyor. Liberal, barış yanlısı sesler, yoğun bir mahalle baskısı nedeniyle görünmez hale gelmiş durumda. Kamuoyunun geri kalanı ise Filistinlilerin yaşadığı yıkımı haklılaştırmakla meşgul: “Onlar 7 Ekim’de bin 200 kişiyi katletti, dolayısıyla bugün yaşanan her şey meşrudur” düşüncesi hakim.


Bu noktada Oruç, İsrail toplumunun geçirdiği dönüşümün altını çiziyor: “10 yıl önce İsrail’de Filistinlilerle birlikte yaşam fikrini savunan, barış içinde bir gelecek arzulayan bir kesim vardı. Ancak Netanyahu’nun sürekli iktidarda kalması ve aşırı sağın söylemlerinin ana akım haline gelmesi, toplumu muhafazakârlaştırdı. Bugün toplumun yüzde 60-70’i aşırı milliyetçi söylemlere prim veriyor.”


Bu çarpık ruh halinin sürdürülebilir olmadığını savunan Oruç, çözüm için öncelikle Netanyahu’nun iktidardan gitmesi gerektiğini vurguluyor. Ancak kısa vadede bu yönde güçlü bir kırılma işareti görünmüyor. Zira hükümetin meclisteki çoğunluğu hâlâ sürüyor ve toplumsal baskıya karşı da kulaklar tıkalı. Tüm bu tablo, İsrail’in yalnızca siyasal değil, aynı zamanda derin bir ahlaki krizle karşı karşıya olunduğunu gösteriyor.

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisment -spot_imgspot_imgspot_imgspot_img

Most Popular

Recent Comments