Yeryüzünde yüzlerce ırk var, bir o kadar da milliyet var!
Adama milliyetin nedir diye sorsan, sana Türküm, Yunanlıyım, Fransızım, İngilizim, Amerikalıyım, Brezilyalıyım, Arjantinliyim, Suriyeliyim, İtalyanım, Mısırlıyım, İranlıyım, Çinliyim, Japonum, Nijeryalıyım, Kenyalıyım vesaire der…
Hangi ırka aitse, oraya ait olduğunu söyler!
Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, yani Nazizimden sonra, kendi ırkını üstün ırk olarak görmek, diğer ırkları da aşağı görmek, başka ırklara karşı, özellikle onların deri renklerine, yaşam tarzlarına karşı söylemlerde ve eylemlerde bulunmak, ırkçılık olarak kabul edilmeye başladı, bu kabul devletlerin yasalarına da girdi…
Amma ve lakin, bu uygulama genelde “duruma göre” uygulanan bir kanundan öteye gidemedi…
Örneğin, Nazi Almanyası’nı savaşta yenilgiye uğratan ve özellikle Yahudilere karşı giriştikleri soykırım neticesinde ellerine geçirdikleri sorumlu Nazileri idam ettiren Amerikalılar, tam da aynı anda ve onlarca yıl sonrasında bile, kendi ülkelerinde siyahlara karşı akıl almaz bir ırkçılık eylemi fırtınası içindeydiler, kan gövdeyi götürüyordu, siyahlar vuruluyor, yakılıyor, dövülüyordu, üstelik de ta yüz yıl önceki Amerikan iç savaşının sonunda (1865) siyahlara da en az beyazlar kadar insani haklar tanınmış olmasına rağmen…
Yani dünyanın en güçlü ülkesi kendisi gibi emperyalizme soyunan bir başka ülkeye ve ırka ırkçılık yaptılar ve insanları katlettiler diye hesap sorarken, aynı anda kendi yasalarına da aykırı olarak, kendi ülkesinde özellikle siyah ırka karşı tam bir ırkçılık politikası uyguluyordu…
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, insan hakları, yasalar, siyasi yönetimler, ekonomi bakımından gelişmemiş, yozlaşmış, kokuşmuş ülkelerden gelişmiş, insan haklarına değer veren, adalet, siyaset, ekonomik sistemleri daha güvenilir ülkelere doğru bir göç akını başladı…
Aslında bu göç akını tarihte insanoğlunun varoluşundan beri vardır.
İnsanoğlu hep daha iyiyi arayış içindedir ve göç de bunun en büyük neticesidir.
Ancak son 30 yılda çivisi iyice çıkmıştır ve ortada tam bir kaos vardır.
Özellikle son 30 yıldır, din sömürüsü altında inim inim inleyen, maddi ve manevi açıdan her türlü kokuşmuşluğun, çürümüşlüğün tavan yaptığı Müslüman ülkelerden batıdaki Hristiyan ülkelere doğru tam anlamıyla kontrolsüz bir kaçış vardır.
Oldum olasıdır Hristiyanlığı ve Hristiyanları, ayrıca laikliği ve demokrasiyi yerden yere vuran, din sömürüsü altında ezim ezim ezilen, hiçbir şekilde kafasını kaldırıp da kendisini ezen, inançlarını sömüren düzene karşı itiraz etmeyen, tek bildiği tavşan gibi üremek olan, üretmeyen, sadece tüketen, ayağının bastığı yerde ot bitmeyen, vasıfsız, zırcahil tayfası, ki bunların büyük bir kesimini de sözde Müslümanlar oluşturuyor, daha iyi bir yaşama kavuşma hedefiyle birbirlerini ezerek Hristiyanların yaşam alanlarına göç etmeye çalışmaktadırlar, kısmen de başarılı olmaktadırlar.
Amma ve lakin, işte rezaletin daniskası da bu noktada başlamaktadır.
Sürüler halinde daha iyi bir yaşam şansı için demokrasinin, insan haklarının, adaletin, gelişmiş yaşam şartlarının ve refahın olduğu yerlere doluşan bu mülteci kılığındaki ne idüğü belirsizlerin ilk yaptıkları şey, göç ederek geldikleri ülkelerin ve toplumların yaşam şartlarına uyacaklarına, tam aksine, içine girdikleri ülkeyi ve toplumu kendilerine uydurmaya çalışmaktır…
Girdikleri hemen hemen her Hristiyan, laik ve demokratik ülkeye zorla Müslümanlığı, tarikatları, cemaatları sokuşturmaya çalışmaktadırlar, Hristiyanların yaşam şartlarına müdahale etmekte ve kendi yaşam şartlarını empoze etmeye çalışmaktadırlar, yasaların kendilerine sağladığı avantajları da sonuna kadar sömürmektedirler, öyle ki, göç ettikleri ülkelerin kendilerine sunduğu her türlü imkanı ve kaynağı dibine kadar sömürmektedirler, kurutmaktadırlar, üstelik de göç ederek geldikleri ülkeye, topluma bir kuruşluk faydaları, katma değerleri bile olmamaktadır…
Nerden mi biliyorum, yıllarca doğrudan bu ortamın içinde yaşadım da oradan biliyorum…
Vasıflı ve yasal yollardan göçmen olarak gelenler geldikleri ülkeye ve topluma katma değer sağlarken vasıfsız ve kaçak yollardan gelenler geldikleri ülkenin maddi ve manevi değerlerini dibine kadar sömüren kan emicilerdir, ve keza tam bir kaos sebebidirler
İstisnalar kaideyi bozmasa da, genel durum böyledir.
Aklı başında yöneticiler tarafından yönetilen ülkeler artık sıkı tedbirler almaya başlamışlar, ülkelerine göçmen olarak sadece vasıflı, ülkeye ve topluma katma değeri olacak insanları kabul eder olmuşlardır…
Ülke ve toplum menfaatlerini ön planda tutan akıl ve yasalarla yönetilen birçok ülke artık ipini koparıp da canı istediği yere canı istediği şekilde girebileceğini sanan ne idüğü belirsizleri kapılarından içeri sokmamaktadırlar, çünkü mülteci kılığında gelenlerin ne idüğü belirsiz tayfası olduğunu ve daha ülkeye girer girmez her türlü sorunu yaratacaklarını, hem toplum için hem de devlet için değil bela, bin bela olacaklarını, sırf bunlara acıyıp da ellerini uzattıkları anda kollarının koparılacağını, ülkenin ve toplumun kaynaklarını acımasızca sömüreceklerini, sağlık sistemini, eğitim sistemini, ekonomik sistemi, hatta politik sistemi çöktüreceklerini bilmektedirler…
Bu yüzden de sınırlarında çok sıkı göçmen karşıtı kontrol politikası uygulamaktadırlar ve Avrupa Birliği’nde de bu yaklaşım giderek yükselmektedir, bu politikayı destekleyen siyasiler iktidara gelmektedir.
Nitekim, bunun en son örneği İtalya’da yaşanmıştır, İtalya Başbakanı seçilen Bayan Giorgia, halka hitaben konuşmasında “Ben Giorgia; ben bir kadınım, ben bir anneyim, ben bir İtalyanım, ben bir Hristiyanım. Bunları benden almayacaksın, bunları benden almayacaksın!” diyerek İtalyanlara ve İtalya’ya sahip çıkacağı mesajını vermiş, İtalyanların gönlünde taht kurmuş ve yabancı işgalinden bıkıp usanan, sokakta rahatsız edilmeden bir kafede rahat rahat oturup da bir kahve bile içemeyen İtalyanlar tarafından İtalya’nın yeni kurtarıcısı olarak görülmüş, seçimde de zaferi elde etmiştir…
İtalya’dan önce İngiltere Avrupa Birliği’nden çıkarak, ülkesine her türlü göçü engellemiştir ve ülke içine doluşan vasıfsız göçmenleri de kapı dışarı etmeye başlamıştır.
Fransa’da yaşanan ve ülkeyi yangın yerine çeviren olaylardan sonra, Fransa da yabancılara ve göçmenlere karşı çok sıkı tedbirler uygulamaya koydu.
İtalya’daki yaklaşım Hollanda’da da yaşandı, yabancı, özellikle de Müslüman karşıtı siyasi eğilimler güçlenmeye başladı…
Şimdi gelelim bizim memleketlerin hallerine…
Memleketler dedim, memleket demedim, bilerekten…
Kastettiğim de Türkiye ve KKTC’dir, anladığınız üzere…
Türkiye şu anda insanlık tarihinde bile görülmemiş bir ne idüğü belirsiz istilasına uğramıştır ve bunu da iktidarın aslında hangi akla hizmet ettiği bilinen politikasıyla yaşamaktadır…
Hani diyorlar ya, gelenler “din kardeşlerimizdir, ucuz işgücü olarak da ülke ekonomisine katkı koyuyorlar” filan…
Böyle bir savunma ve iddia tam anlamıyla palavradır, aymazlıktır…
Mülteci istilasının iki ana sebebi vardır; Birincisi, Cumhuriyet’in kuruluşunda emperyalizme karşı emsalsiz bir destansı mücadeleyle kazanılan milli kimliği bitirmek ve Türkiye’yi parçalamaktır; ikincisi de, kendisine ülkenin her türlü imkanını bedava veren siyasi kimliğe (iktidara) sorgusuz sualsiz biat edecek, milli kimliğe alternatif olarak cahil cüheladan oluşan bir güruh oluşturmak ve iktidarı bu güruh sayesinde tutabildiği kadar elde tutmaktır…
Diğer taraftan, özellikle son yüzyıldır emperyalizmin çıkarlarına karşı bir engel olarak görülen Türkiye’nin maddi ve manevi bakımdan tüm değerleriyle çökmesi ve ülkenin demografik yapısının değişmesi sayesinde ülke her türlü anarşiye ve terörizme de açık olacaktır, böylece özellikle batı emperyalizminin Doğu Akdeniz coğrafyasındaki hedeflerine ulaşması da kolaylaşacaktır, tek kurşun atmadan hedeflerine ulaşmış olacaklardır.
Ağırlıklı olarak önce Türk, sonra da Kürt kökenli nüfustan oluşan Türkiye demografik yapısı on sene içinde bu iki etnik kökene alternatif olarak Suriyelilerden, Afganlardan, ve kısmen de Pakistanlılardan oluşacaktır ve bugün rahatlıkla 20 milyonu bulmuş olan sayıları da aile başına ortalama 5-6 olan doğurganlık oranıyla on sene sonra muhtemelen 40, belki de 50 milyonu bulacaktır, işte o zaman Türkler ve Kürtler kendi anayurtlarında azınlığa düşecekler ve ülkenin kuruluşunda hiçbir katkısı olmayan, sadece hazıra konmaya alışmış göçmenlerin ülkeyi siyaset, ekonomi, eğitim, güvenlik bakımından komple ele geçirme talepleriyle karşı karşıya kalacaklardır, ki şu anda da zaten mültecilere sağlanan imkanlarla gidişat bu yöndedir…
Özetle, kamusal anlamda ülkeye ve topluma zerre zırnık faydası olmayan bir mülteci istilası, ülkenin can damarlarını dibine kadar sömürmektedir ve bekasını da tehdit altına almıştır.
Gelelim bizim memleketciğe, KKTC’ye…
KKTC’de de şu anda dingil hepten kopmuş durumdadır!
Bu küçücük ülkede gerçek nüfusun ne olduğunu bilen yoktur, ancak herkesi gözüyle gördüğü bir gerçek vardır ki o da sokaklarda her bir Kıbrıslı Türk’e karşılık en az on yabancı vardır!!!
Cezaevleri bunlarla dolup taşmaktadır!
Eskiden cezaevi diyorduk, şimdi cezaevleri diyoruz!
Bir ülkede cezaevi sayısı artıyorsa, o ülkede çok ciddi bir yönetim sorunu vardır demektir!
Ki, bu Türkiye için de geçerlidir, şu anda Türkiye’de okuldan, hastaneden çok cezaevi yapılmaktadır, bu da durumun vahametinin bir başka göstergesidir…
Hapse tıktığınız her ne idüğü belirsizin de devlete ve millete maliyeti aylık en az 2 bin dolardır, ki bu para da az buz bir para değildir.
Hapisteki bin tane ne idüğü belirsiz suç makinesine adam başı harcadığınız aylık 2 bin dolar, aylık 2 milyon dolara karşılık gelmektedir!
Eskilikten çöken okul binalarına, eğitim altyapısına, sağlık altyapısına verecek paramız yok ama ülkeye ithal olarak doldurulan ne idüğü belirsizleri beslemek için tonla para harcanıyor!!!
Nedir bu aymazlık, neyin nesidir bu aymazlık!!!
Görünen köy kılavuz istemez, KKTC nüfusu çoktan bir milyonu aşmıştır, sadece kullanılan cep telefonu hattı ve tüketilen ekmek sayısı bile bunu bize rahatlıkla gösterir, ve bu nüfusun çok önemli bir bölümü, hatta üçte bire yakını, ülkeye ve topluma hiçbir kamu faydası sağlamadan sadece kamu kaynaklarını tüketmektedirler…
Peki, bu küçük ülkenin içine doluşan bunca insan bu ülkede ne yapıyor dersiniz!
Bunların bir kısmı öğrencidir, üniversitelerde öğrenim görüyorlar, sayılarına da biraz abartılı bir rakamla 150 bin diyelim (ki bu kadar değildir), ve hadi buraya kadar tamam diyelim!
Yerleşik vatandaş sayısı da hadi 300 bin diyelim, zorlayalım, hadi 400 bin diyelim, ki kesinlikle o kadar değildir…
Peki gerisi, yani geriye kalan yüzbinlercesi, neyin nesidir?
Söyleyim, neyin nesidir!
Çoğu topluma ve ülkeye karşı her türlü tehdit oluşturan ne idüğü belirsizin, itin, kopuğun, katilin, başbelasının dikalasıdır!
Gidin mahkeme binalarının önüne, durumu gözünüzle görün!
Gidin polise, hergün nelerle, kimlerle uğraştıklarını sorun!
Örnekleyim mi, örnekleyelim tabi ki!
Türkiye’de Mahmut Fırat Tabar diye birini döve döve öldüren bir sapık katiller çetesinin içinden beş kişi elini kolunu sallaya sallaya KKTC’ye kaçtı, ancak Türkiye emniyet güçlerinin ihbarıyla yakalanabildiler…
IŞİD üyesi olup da Rusya’nın talebiyle İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan, her türlü terör pisliğine bulaşmış ve Türkiye’ye bile giremeyen bir başka başbelası da, ki adı Shamil Kalaev, KKTC’ye kapağı atmış, elini kolunu sallaya gezerken TC emniyet güçlerinin takibi ve bizimkileri uyarısı sonucu yakalandı…
Zırt pırt Bakanlar Kurulu’nun ilan ettiği istenmeyen şahıslar listesini de görüyoruz!
Peki bu herifler bu ülkeye girerken aklınız nerdeydi, nasıl oluyor da bu kadar rahatça bu ülkeye giriyorlar!!!
Dahası, bu ülkeye çeşitli sebeplerle gelmiş olan yığınla insan fırsatı bulur bulmaz güneye kaçıyor, iltica ediyor, KKTC’yi kaçak göç güzergahı olarak kullanıyor, güney de bizi her yere şikayet ediyor, ki bu gidişat üniversitelerin güvenirliğini ve saygınlığını da etkileyecek, eğer işin şiddeti artarsa, üniversiteler de ambargo üstüne ambargo yiyecek…
Hiç kimse kusura bakmasın ama Güney Kıbrıs bu konuda ne kadar şikayet ederse etsin, haklıdır, hiç kimse kendi ülke kaynaklarını ne idüğü belirsizler için harcamak istemez, haklıdırlar da…
Bir ülkenin bütün imkanları ve kaynakları o ülkenin kendi vatandaşları, çocukları için vardır…
Düşünsenize, siz vatandaş olarak çalışıp verginizi ödeyeceksiniz, sizin vergileriniz size hizmet olarak döneceği yerde, ülkenizle, toplumunuzla hiçbir alakası ve aidiyeti olmayan ne idüğü belirsizlere harcanacak, hem de oluk gibi akıtılarak harcanacak!
Dahası, sokaklarda dolaşan yabancıların hiçbir şeye, hiç kimseye, hiçbir yasaya saygısı yok, kendilerini memleketin Allahı sanıyorlar…
Trafikte terör desen, onlarda…
Her türlü ahlaksızlık, sahtekarlık, yolsuzluk, soysuzluk desen, onlarda…
Apartmanlarda kalanlar resmen diğer apartman sakinlerine terör estiriyorlar, gürültü, patırtı, yaygara, kavga, cinayet, adam yaralama, çevreyi kirletme, ne dersen de, onlarda…
Bir eğlence mekanına gidecek olsanız, sürüyle gelip, ortalığın leşini çıkarıyorlar, bela deseniz onlarda, dert deseniz, onlarda…
Toplumun kültürüne, sosyal yapısına, kanunlarına, kurallarına hiçbir şekilde uymuyorlar, saygı göstermiyorlar, kendi kafalarına göre, geldikleri kültürün kuralsız kurallarına göre yaşamak istiyorlar…
Haliyle toplum da bunlara tepki gösteriyor!
Geçenlerde Mağusa’da plajın birinde cankurtaranlık yapan bir çocuk bu plaja Afrikalılar, Pakistanlılar giremez diye paylaşım yaptı, toplumun büyük bölümü çocuğu destekledi, ama eleştirenler de oldu, siyasilerse “bu yaklaşım yasalarımıza aykırıdır, ırkçılık kokar, desteklenecek bir tarafı yoktur” demeye getirdi…
Bakın kardeşim, iktidarı muhalefeti hiç fark etmez, bu ülkede sizin hatalı politikalarınız yüzünden esas ırkçılığa uğrayan, kendi ülkesinde huzuru kalmayan, itilip kakılan, hakları gasbedilen, sosyo-kültürel yapısı aleni şekilde tehdit altına alınan, sokakta yürüyemez, kapısını açamaz hala gelen, cebindeki parası, ödediği vergiler sömürülen bu ülkenin yerli insanlarıdır…
Yeterince açık mı, yoksa farklı bir dille anlatmak mı gerekiyor!!!
Tekrar sorayım!
İnterpol’ün aradığı eli kanlı katil bu ülkeye nasıl girer be kardeşim!!!
Türkiye’de sokak ortasında döve döve adam öldüren katiller bu ülkeye elini kolunu sallaya sallaya nasıl girer be kardeşim!!!
Bu ülkeye elini kolunu sallaya sallaya giren heriflerin binlercesi nasıl olur da yine elini kolunu sallaya sallaya güneye kaçar, iltica etmeye kalkışır, bunların tezgahını, organizasyonunu bu kadar rahat yapanlar kimlerdir!!!
Bunlar yakın zaman örnekleri, daha sayısız örnekler var, buraya yazmaya kalksak yüzlerce sayfa gerekir!
O yüzden artık aklınızı başınıza alın, kendi vatandaşınıza tepki ortaya koydu diye ırkçı diyeceğinize, ırkçılıkça suçlayacağınıza, haklı olanı dokuz köyden kovmaya kalkışacağınıza, kendi ırkınızın yaşam alanlarının ve haklarının içine nasıl edildiğini artık gözlerinizi açarak görün, yoksa yarın çok çok geç olacak, zaten şu anda bile geç kalınmıştır…