İsrail’in büyük bir soykırım yaptığı Gazze’de çocuklar konuşmuyor çünkü Gazze’de hayat, uzun zamandır yalnızca bombalarla değil, susuzlukla, açlıkla ve çaresizlikle kuşatma altında. İşgalci İsrail’in aylar süren saldırıları sırasında hedef alınan hastaneler, doğrudan vurulan ambulanslar, yıkılan doğum servisleri ve çalışamaz hâle gelen yoğun bakım üniteleri, çocuklar için hayata tutunmanın en temel güven duygusunu ortadan kaldırdı.
Elektriksiz bırakılan yoğun bakım odalarında hayatını kaybeden bebekler, ameliyatsız tedavi edilmeye çalışılan yaralı çocuklar ve oksijensiz kalan hastalar, Gazze’de ölümün nasıl sıradanlaştırıldığını gözler önüne serdi.
Gazze’de nüfusun büyük bölümü temiz suya düzenli erişemiyor. Çocuklar arasında yetersiz beslenme oranları kritik seviyelere ulaştı.
Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi
Bu yıkım, sadece bombaların rastgele düşmesinin sonucu değildi. Uluslararası kuruluşların raporlarına göre Gazze’de uygulanan abluka, sistematik bir yok etme politikasının parçası haline geldi. Temiz suya erişim büyük ölçüde kesildi, insanlar deniz suyunu arıtmaya çalıştı, çocuklar ise tuzlu ve kirli su içmek zorunda kaldı.
Öte yandan açlık, geçici bir kriz olmaktan çıkıp gündelik bir gerçekliğe dönüştü. Un, ekmek, bebek maması ve temel gıdalar ya hiç girmedi ya da kısıtlı biçimde ulaştırıldı. İşgalci İsrail, insani yardım girişlerini bilinçli şekilde engelledi; yardım tırları sınırda bekletildi, konvoylar vuruldu ya da geri çevrildi.
Birleşmiş Milletler ve uluslararası insani yardım örgütleri, Gazze’yi modern tarihin en ağır insani felaketlerinden biri olarak tanımlıyor. Açlıktan ölen çocuklar, yetersiz beslenme nedeniyle gelişimi duran bebekler ve günlerce tek öğünle hayatta kalmaya çalışan aileler, bu tablonun sıradan parçaları haline geldi. Çocuklar için evler güvenli alan olmaktan çıktı; hastaneler umut değil korku sembolüne dönüştü. Yardım kelimesi ise çoğu zaman ulaşılmayan bir vaat olarak kaldı.
Bu koşullarda büyüyen çocuklar konuşmayı değil, hayatta kalmayı öğrendi. Sürekli bombardıman tehdidi altında, açlıkla geçen günlerin ortasında, kayıpların olağanlaştığı bir ortamda kelimeler anlamını yitirdi. Gazze’de binlerce çocuk, işgalci İsrail’in yürüttüğü barbar soykırımın yalnızca tanığı değil; bu politikanın doğrudan hedefi hâline geldi. Susmak, bu çocuklar için bir tercih olmaktan çıkarak, yaşadıkları büyük korkunun ve çaresizliğin sonucu oldu.
Bombalar sustu, korku çocukların içinde kaldı
Gazze’de çocuklar için tehlike yalnızca saldırı anlarında yaşanmadı. Geceleri patlama ihtimaliyle uyumak, gündüz açlıkla hayata tutunmak, her an bir yakınını kaybetme korkusuyla yaşamak, çocukların zihninde kalıcı bir alarm hali yarattı. Psikologlara göre bu sürekli tehdit algısı, çocukların kendini ifade etme becerisini baskılıyor.
Gazze’deki çocuklar “modern tarihin en büyük çocukluk travmalarından biri” ile karşı karşıya. Uzun süreli sessizlik, konuşma bozuklukları ve içe kapanma vakaları hızla artıyor.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’
Aileler, çocuklarının saldırıların ilk haftalarında konuşabildiğini ancak aylar ilerledikçe tamamen içine kapandığını anlatıyor. Bombalar dursa bile korku susmuyor. Sessizlik, travmanın dışavurumu hâline geliyor. Gazze’de konuşmayan çocuklar, yaşananların geride kalmadığını; çocukların iç dünyasında yaşamaya devam ettiğini gösteriyor.
[Barbar İsrail soykırımın en büyük mağduru çocuklar. Fotoğraf: AA]Okul yok, oyun yok, kelimeler de yok
İşgalci İsrail saldırılarında hedef alınan okullar, çocuklar için yalnızca eğitim alanı değildi. Okullar, çocukların konuştuğu, oyun oynadığı, kelimelerle dünyayı anlamlandırdığı güvenli alanlardı. Bu alanlar yok edildi. Öğretmenler hayatını kaybetti ya da yerinden edildi. Çocuklar aylarca akranlarıyla bir araya gelemedi.
Oyun alanları molozlara dönüştü. Sokaklar artık kaçış güzergâhı. Böyle bir ortamda büyüyen çocuklar, sesi bir iletişim aracı değil; dikkat çekmek anlamına gelen bir risk olarak algılamaya başladı. Sessizlik, hayatta kalmanın bir yolu haline geldi.
Diğer taraftan Gazze’de konuşmayan çocukların birçoğu, bombardıman altında bağıran, ağlayan ya da panik yaşayan akranlarını gördü. Bu anlar, çocuk zihninde konuşmayı tehlikeyle eşleştirdi. Uzmanlara göre birçok çocuk için susmak, bilinçdışı bir savunma mekanizması.
Bazı çocuklar yalnızca aile bireyleriyle fısıltıyla konuşabiliyor. Bazıları hiçbir şekilde konuşmuyor; yalnızca bakışlarıyla tepki veriyor. Ortak nokta ise şu: çocuklar kelimelerle dünyayı açıklamaktan vazgeçmiş durumda.
Psikolojik destek çöktü, travma derinleşiyor
Gazze’de ruh sağlığı hizmetleri neredeyse tamamen çöktü. Hastaneler hedef alındı, psikolojik destek merkezleri kapandı. Uzmanların önemli bir kısmı ya hayatını kaybetti ya da Gazze’yi terk etmek zorunda kaldı. Mevcut koşullarda binlerce çocuk yaşadığı travmayla tek başına baş etmeye çalışıyor.
Gazze’de sağlık sisteminin büyük kısmı çalışamaz hâlde. Psikolojik destek hizmetleri neredeyse tamamen durmuş durumda.
Dünya Sağlık Örgütü
Bu durum, bireysel bir sorun olmanın ötesinde, toplumsal bir kırılmayı işaret ediyor. Bugün susan çocuklar, yarının yetişkinleri olacak. İfade edilemeyen travmalar, ilerleyen yıllarda derin sosyal ve psikolojik yaralar olarak ortaya çıkma riski taşıyor.


