Rum-Yunan ikilisi, federasyon görüşmelerini kaldığı yerden başlatmak için, AB’ın Türkiye’ye baskı yapmasını istiyor.
Bunun için de AB’ın MÜDAHİL olmasını ve bir GÖZLEMCİ atamasını istiyor
Oysa AB, şu nedenlerle Kıbrıs sorununa müdahil olamaz:
– Kıbrıs sorunu, BM inisiyatifindedir. 3. tarafların müdahalesi, sorunu daha karmaşık yapacaktır.
– AB, çözüme HAYIR demesine karşın, gayrı meşru Rum yönetimini, tüm Kıbrıs adına tam üye yapmıştır. İki Yunan devletinin tam üye olduğu ve onların şantajlarına boyun eğen AB, tarafsız davranamaz, davranmıyor
– AB, Türk Halkına, 50 yıldır ambargo ve tecrit uyguluyor. Annan Planı referandumunda verdiği hiçbir sözü tutmamış, izolasyonları kaldırmamıştır
– AB, yasa dışı Rum yönetimini tüm Kıbrıs’ın tek meşru hükümeti olarak tanırken, KKTC ‘yi tanımamakta, tanınmasını engellemek için dost ülkelere ağır baskı yapmakta, KKTC ‘yi muhatap almamakta, dışlamakta, ayırımcılık uygulamakta ve iki devlete – iki halka eşit davranmamaktadır. Rum devletine milyarlarca dolar yardım yaparken, KKTC’yi boğmaya, çökertmeye ve Rum hegemonyasına sokmaya çalışmaktadır
– AB, Türkiye’ye, Rum yönetimini tanıması ve deniz-hava Limanlarını Rum gemi ve uçaklarına açması için baskı yapmaktadır.
– AB, Doğu Akdeniz’de ve Adalar Denizi’nde Rum-Yunan’ın gaspçı politikalarını desteklemektedir.
– Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi’nde Rum-Yunan istekleri doğrultusunda Türkiye ve KKTC aleyhine birçok bağlayıcı karar almıştır.
– AB, Annan Planı, Cenevre, Crans Montana süreçlerinde ve 5+1 konferansında kapı arkasında “gözlemci” olmasına karşın, Rum-Yunan tarafının çözümü engellemesine seyirci kalmış, hatta destek olmuştur.
– AB, Rum silahlanmasına destek olmakta, silah vermekte, silahlanma için para akıtmakta ve adada 50 yıldır varolan barışı tehlikeye atmaktadır.
– AB, Rum-Yunan adına, Anavatanımız garantör Türkiye’den taviz koparmak için her türlü baskıyı, şantajı, tehdidi, yaptırımı uygulamakta, tam üyelik sürecini tıkamakta, tarafsız ve adil davranmamaktadır.
Bu gerçekler ortada iken, AB’ın Kıbrıs sorununa müdahil olmasını kabul etmemiz için aklımızı peynir ekmekle yememiz gerekmektedir
AB, çözüme yardımcı olmak istiyorsa, KKTC’nin egemen eşitliğine ve eşit uluslararası statüsüne saygılı olarak İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜMÜN önünü açmalı, Türkiye’ye yaptığı baskı, şantaj ve yaptırımlara son vermelidir
RUMLAR ADINA KIBRIS’I İSTİYOR
AP’de onaylanan bütün Türkiye raporlarında, Türkiye’nin, Rum yönetiminin “deniz egemenliğine” saygı göstermesi, Rum yönetimini tanıma anlamına gelen limanlarını Rum gemilerine/ uçaklarına açması, “ilişkilerini normalleştirmesi”, askerlerini geri çekmesi, Maraş’ı iade etmesi, Rum yönetiminin NATO’ya girişini VETO etmemesi istenmiştir
Annan Planı sürecinde Türkiye ve Kıbrıs Türk halkına “ EVET derseniz, Kıbrıs sorunu bir daha Türkiye’nin üyeliği önüne engel olarak çıkarılmayacak” diye taahhütlerde bulunan AB değil miydi?
Oysa AB, “Çözüme EVET” diyen Türkiye ve KKTC ‘ye, hala “SORUNU ÇÖZÜN” baskısı yapmakta, “çözüme HAYIR” diyen Rum’a ise tam destek vermektedir…
AB, Annan Planı Referandumundan hemen sonra 26 Nisan 2004’de aldığı “ambargo ve izolasyonlara son verme, doğrudan ticaret tüzüğünü hayata geçirme” kararını da uygulamamıştır
Bu durumda AB’a niye güvenelim, atayacağı özel temsilci ile niye görüşelim?
İtirazımıza karşın, Rum istiyor diye, federasyon görüşmeleri için AB ÖZEL TEMSİLCİSİ atanması halinde, bu temsilci ile hiçbir görüşme yapılmayacağı, bunca düşmanlığı sergileyen AB İLE KIBRIS DİYALOĞUNUN ASKIYA ALINACAĞI BUGÜNDEN İLAN EDİLMELİDİR.
Unutulmasın : Görüşmek kadar görüşmemek de, masaya oturmak kadar kalkmak da, diplomaside kabul gören bir politikadır.