Pazartesi ve Salı günü yayınlanan yazılarımda, AB/ABD’nin finanse ettiği iki toplumlu eğitim çalışmaları ile “conflict resolution” eğitimlerinde gençlerin Türk kimliğinin parçalandığını, onlara yeni bir kimlik enjekte edildiğini, beyinlerinin Türkiye, KKTC, TMT düşmanlığı ile yıkandığını, eğitimlere katılanların daha sonra kendilerini Türk değil, sadece “KIBRISLI”, “Türkçe konuşan Kıbrıslı” veya “Kıbrıslıtürk” olarak tanımladığını ve kendilerini Türklerden çok, Rumlara daha yakın gördüğünü, Türkiye’yi “işgalci” olarak görürken, Rumları ise “dost ve kardeş” olarak gördüklerini anlatmıştım.
Değerli kardeşim BAYDU NECATİ ÖZKAN, yazılarıma yaptığı yorumla ibretlik bir katkıda bulundu. Sevgili BAYDU, aşağıda aktardığım bu katkısında, katıldığı “conflict resolution” eğitiminde hem Rumların tavrını, hem de eğitimleri düzenleyen dış güçlerin gerçek yüzünü gözler önüne serdi.
BAYDU ÖZKAN ANLATIYOR
“ 1993 yılında eski Lefkoşa Enternasyonal Hava Limanı’nda bulunan İngiliz Askeri Barakalarında gerçekleştirilen “Conflict Resolution” toplantılarına 20 Kıbrıslı Türk ve 20 Kıbrıslı Rum davet edildik. (Kıbrıslı Rum dememin nedeni Antik Yunan Soyundan gelmeyişleridir ) 20 Kıbrıslı Türk içerisinde ben de vardım. Hangi kriterlere göre seçilerek davet edildiğimi bilmiyorum. Türk ve Rum Gruplarda daire müdürü, devlet memuru, özel sektörden mimar, mühendis, tiyatro sanatçısı , ressam, iş insanı, avukat, doktor vb. her meslekten insanlar vardı. Bir hafta boyunca her gün sabahtan Ledra Palas barikatından otobüsle alınıp akşamleyin ayni yere bırakıldık. Sabahtan akşama süren toplantılarda Rumlardan ve bizden karma olarak 5’er kişiden oluşturulan 4 gruba ayrıldık. Bir hafta boyunca herkes konuştu, ben hiç konuşmayıp konuşulanları dinledim. Son gün söz istedim. Toplantıları yöneten Kanadalı/ İngiliz Profesörler, hiç konuşmadığım için hemen bana söz verdiler.
Konuşmamda; Kıbrıslı Türkler olarak yurt dışında “What is your Nationality” şeklinde, kimliğimiz (Milliyetimiz) sorulduğu zaman, “Kıbrıslı Türk” (Turkish Cypriot) diye cevapladığımızı söyledim. Rumların ise, bu soruyu sadece “Kıbrıslı” (Cypriot) diye cevapladıklarını ancak, Kıbrıs’ta “Kıbrıs Milleti” diye bir Millet bulunmadığını, Türk ve Rumlardan oluşan iki Halk olduğunu söyledim. Bu toplantılar sırasında da bizim kendimizi “Kıbrıslı Türk” (Turkish Cypriot) diye tanımlamamıza karşın Rumların kendilerini “Cypriot” (Kıbrıslı), “Greek Cypriot” (Kıbrıslı Rum) ve “Helen” (Yunan) olarak 3 değişik şekilde tanımladıklarını hatırlattım. Kendilerini neden 3 farklı şekilde tanımladıklarını anlayamadığımı belirtip, herşeyden önce bizim gibi onların da ne olduklarına karar verip kendilerini tek bir şekilde tanımlamaları gerektiğini söyledim. Bunu söylediğimde Rumlar, sanki de grubun ortasına bomba düşmüş gibi, ayağa fırlayıp bağıra çağıra üzerime doğru yürüdüler. Toplantıları yöneten yabancı Profesörler; telaşla, ‘onlar gibi benim de istediğim gibi konuşma hakkım olduğunu’ söyleyerek Rumları güçlükle yatıştırdı ve yerlerine oturmalarını rica etti. . Daha sonra hem Kıbrıs’ta, hem de İngiltere, Belçika ve ABD gibi ülkelerde yıllarca gerçekleştirilen toplantılara, benim de olduğum Türk Gruptan diğer katılımcılar davet edilmelerine rağmen, ben bir daha hiç davet edilmedim. Çünkü onların istediği gibi konuşmamıştım.”
**
Varoluş mücadelemizde, 200 delegenin katılımıyla ikinci ulusal kongremiz MİLLİ KONGRE’yi 1930 yılında toplayan, 1930 Kavanin Meclisi seçimlerine İngiliz sömürge yönetiminin desteklediği Sir Münir liderliğindeki İngilizci adaylara karşı, HALKÇILAR gurubu ile katılıp büyük bir zafer kazanan ilk liderimiz Mehmet Necati ÖZKAN’IN oğlu olan BAYDU Necati Özkan ‘a da ancak bu onurlu dik duruş yakışırdı
Kıssadan hisse size ait!