Cuma, Kasım 22, 2024
Google search engine
Ana SayfaKıbrısAvrupai Lefkoşa’nın kuru yasemenleri

Avrupai Lefkoşa’nın kuru yasemenleri

Aşığı olduğum, yazın, gündüzü cehennem, gecesi serin karanlıklar kabusuna dönüşmüş şehrin orta yerindeyim.

Hemen önümdeki, Nuh Nebi döneminden kalma, oldukça külüstür, fazlasıyla ıskarta, gereğinden fazla seferi zarar, hurdaya çıkmış, ama yine de yollarda dolaşan bir zehir makinesi.

Egzozundan, kara trenden beter, kokusuna dayanılması imkansız, yanık kara yağ dumanı saçalaya saçalaya, kağnı hızında bir minibüs umursuzca yol alıyor.

Genzimi yakan dumandan kurtulmak adına, canhıraş araç penceresini kapatma telaşındayken, birden bir öksürük krizinin esiri olmam mı?

Dursan duracak yer yok, yol alsam zehirli egzoz gazından kurtuluş yok.
Ha gayret nefesimi tutarak ışıklara ulaştık, zehir toplu taşıma makinesi hala önümde.

Başabakanlık ışıklarından Bakanlıklar caddesine döndüğümde rahat bir nefes alacakken.
Hemen sağımda, kazanan ve kazanamayan milletvekili adaylarının reklam panosundaki sırtaran fotoğraflarıyla göz göze geldim.

Bu adaylardan biri, KKTC devletini yok sayaraktan tiye alan. Hükumete hep muhalif kalması gereken bir gazeteci ağabeyimiz. Diğeri de oldukça pahalı spor potinleri ithal eden zengin karşı komşu ağabeyimiz.

Gazeteci ağabeyimiz, ömrü boyunca, aday olup seçimini kazandığı ve yönetimine talip olduğu devlete MUZ CUMHURİYETİ deyip duran bir tezatlık unsuruydu.

Demek ki canı muz çekiyordu ve muz bahçesine nihayet kavuşmuş oldu.
Helal mi bilmem ama, muzlar afiyet olsun!

Başbakanlık ışıklarından bakanlıklara uzanan bu acınası, kasisli, rampalı, perişan haldeki yolun güzergahı Ulaştırma Bakanlığı’na ulaşıyordu.

Ulaşması çok zor, çetrefilli ve yamuk yumuk, çukurlarla doluydu, ama olsun, ulaştırma yetkilisine ulaşan yoldu.

Büyük bir başarı örneğiyle iş yerime ulaştım. Ofisteyim, ortam ferah, dışarda can sınayan bir sıcak. En fazla bir saat sonra elektrikler kesildi, takriben on dakika sonra içerisinin dışardan farkı kalmadı.

Balkona çıktım, dışarda azgın canavarlar gibi inleyen jeneratörlerin çıldırtan çığırtkanlığı. Araçların gürültülü gaza basış tripleri…

Şehrin ortasında, İçişleri ve Ulaştırma Bakanlığı ara köşedinde, toprak zemin otoparka gelişigüzel park etmiş, yıkama mevsimi çoktan gelmiş araçların ortasından doğup yükselen bir toz hortumu.

Toz hortumunun girdabına kapılmış, büyük toplar şeklindeki kurumuş dikenli otlar, naylon poşetler, sar-sap, çer-çöp külliyen ikinci kattaki göz hizamda bakanlıklara doğru savruluyordu.

Ulaştırma Bakanlığı’nın tam önünde birdn yolun burnuna toprak zemine sabitlenmemiş tek yön tabelası. Sersem esen rüzgarın etkisiyle yön değiştiriverince, muallak trafikte, seyrü sefer halindeki sürücülerin kafası iyice ambale olunca, trafik kilitlendi.

Havaya karışan tiz boru sesleri ne kadar güçlü olsalar da jeneratör seslerini bastıramıyordu.

Gel gör ki, trafikte, önündekine kızan ablamızın ani cinnet nöbeti esnasında tüm sesleri bastıran, öfke krizine eşlik eden soprano sesi, çamdaki sakin tüneye duran kumru kuşlarını bile ürkütüp kaçırdı.

Çör çöp taşıyan rüzgar daha bir azgınlaşınca, Başbakanlık önünde, elinde pankartla bekleyen cılız genç kız hafiften rüzgara kapılsa da erken toparlandı.
Üzerinde “Öğretmenim, köle değil. Adalet arıyorum” yazılı pankartı rüzgarın hışmına kaptırdı.

Üstelik Başbakanlığa doğru değil. Başbakanlığı hedef alan propaganda pankartı Dışişleri bakanlığına doğru kanatlanıyordu. O da adres şaşırmıştı.

Mesai çıkışı Lefkoşa trafiğindeyim, güneş tepede, dışarda cehennem provası.

Her yeri kuru otlar teslim almış. Otlar arasından garip kıvranışlarla göze çarpan, ağır çekim kaldırımda sürünen gufi yılanı bile canından bezmiş.

Refüjlere baharda ekilen çiçekler kuruyup tohum vermiş. Kaldırımların hali pürü perişan. Sanırsınız Mesarya’da bir köydesiniz.
Ama burası Başkent Lefkoşa’nın bakımsız Bakanlıklar Caddesi.

Bakanlıklar Caddesi’nden rüzgara kapılan naylon poşetler, kuru argasdiler, deve dikenleri, kurumuş gavulya yaprakları, ve tanımlanamaz bir çok atık, köşedeki meyhanenin Zeki Müren resmini yalayaraktan toza boğup, Dereboyu Caddesi’nin gösterişsiz perişanlığına doğru savrulup gidiyordu.

Kulaklarımda Zeki Müren şarkısının “Bir demet kuru yasemen, aşkımın tek hatırası” sözleri!!

En acısı da bu adada sevdalı olduğum Lefkoşa’da yaşıyor olmamdı.
Lefkoşa dediğimiz sözde başkent bu pislik sarmalında gaibe yol alıyordu!

Uçuşan eski, sararmış biri gazete kağıdı gelip camıma apıştı. Üzerindeki çok eski haber başlığında “Lefkoşa Avrupai bir başkenti olacak” yazıyordu!!

Bir an önce gece olsa, karanlık üzerine Lefkoşamın gece serinliği çökse, tüm görüntü kirliği görünmez oksa, el ayak çekilse, bu kaos bitse, dedim.

Gece oldu, sıcaklık 35 derece, Yenikent’deki evimden ateş altındaki, kapkaranlık bir kabusun altındaki Lefkoşa’yı izliyorum uzaktan.

Mehmet Akif Ersoy (Dereboyu) caddesi karanlık, boğucu ve tehlikeli. Osman Örek Caddesi zifiri. Rauf Denktaş caddesi kirli.

Balkonumdayım, cehennemi bir alevli sıcak. Zeki Müren şarkısı diniyorum “Bir demet kuru yasemen, mevta şehrimin tek hatırası” Lefkoşa zifiri karanlık, gözlerim yaşlı. Saat sabahın beşi.

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisment -spot_imgspot_imgspot_imgspot_img

Most Popular

Recent Comments