TMT’ci İlter Kırmızı’nın anılarını kaleme alan iki tarih öğretmeninden biri olan Güven Uludağ’ın yayınladıkları kitap ile ilgili olarak “BUGÜN KIBRIS “ adlı gazeteye verdiği röportajında söylediklerini, dünkü yazımda eleştirmeye başlamıştım.
Bugün aynı söyleşideki diğer yalan ve çarpıtmaları eleştirmeye devam ediyorum:
MAĞDUR DEĞİLMİŞİZ
Şöyle devam ediyor Güven Uludağ :
– “ Bizim tarihimizde 1963-1974 arasındaki dönem mağduriyet dönemidir. Onbir yıllık esaret, çatışmalar diye bahsedilir, Oysa gerçek pek öyle değil……. Ufak çarpışmalar oldu…. O yıllarda silahımız yoktu diye anlatılır ama o da gerçek değil……… “
Yanıtım:
21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile başlayan ve birkaç gün içinde adadaki tüm Türk bölgelerine yoğunlaşan saldırılar “ufak”, önemsiz saldırılar değildi.
O denli yaygın, organize, planlı ve geniş çaplı saldırılar yapıldı ki, kısa sürede 103 köyümüz işgal edildi, yağmalandı ve yakıldı. Arpalık, Ayvasıl, Baf ve Limasol’da katliamlar yapıldı. 35 bin Türk göçe zorlandı. İnsanlarımız yıllarca, çadırlarda, ağıllarda, okul ve sinema salonlarında, han odalarında, mağaralarda yaşamak zorunda kaldı… Adanın yüzde 3’ünde 11 yıl süren insanlık dışı bir kuşatma ve ambargo altına alındık.
İğneden ipliğe, çividen tele, bereden yün çoraba, iç fanilasından çizmeye, çimentodan keresteye tam 40 çeşit temel tüketim maddesinin Türk bölgelerine girişi yasaklandı. Suyumuz kesildi, yiyecek ekmek, içecek su bulamadık. Sadece Türkiye’den gelen para ve KIZILAY yardımları ile yaşadık ve Türk Ulusunun gönderdiği giysileri giydik.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit kurucu ortak Halkına darbe ve katliam yapan işgalci Makarios yönetimi Kızılay yardımlarının adaya girişinde ve dağıtımında bile engeller çıkardı…
Türk gettolarına girişte kurulan utanç barikatlarında, halkımıza, her türlü işkence, taviz, baskı uygulandı…
Yüzlerce Türk katledildi. Yüzlercesi yaralandı. Yüzlercesi kaçırıldı, öldürüldü, kör kuyulara atıldı. Devlet hastahanesinde yatan 27 hasta Türk dahi katledilerek biçerdöverlerle parçalandı ve kuyulara atıldı.
Bu konuyu araştırmakla görevlendirilen İngiliz istihbarat teğmeni Martin Packard ‘ın hazırladığı rapor, yıllar sonra, 2 Nisan 1988’de The Guardian Gazetesi’nde kendisi tarafından yayınlandı ve katliam bu raporla belgelendi.
BM’nin adaya gönderdiği uzman heyet tarafından hazırlanan ve kitap olarak da yayınlanan 500 sayfalık ORTEGA RAPORU da bu saldırılarda yakılıp yıkılan köyleri, evleri, ağılları fotoğraflarla belgeledi.
Yapılan saldırılara bizzat 950 kişilik Yunan Alayı ve adaya gizlice çıkarılan tam teçhizatlı 20 bin Yunan askeri de katıldı.
BM Barış Gücü’nün bu Yunan yığınağını ve saldırıları tespit eden istihbarat raporları, gün gün BM Genel Sekreteri’ne gönderildi. O da BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporlarda madde madde bunları anlattı. Hangi gün, hangi saatte, kaç Yunan askerinin, kaç askeri aracın, hangi limandan giriş yaptığı ve nereye konuşlandığı o raporlarda var. Bu raporlardan birçok alıntıyı kitaplarımda yayınladım.
Kurucusu olduğumuz devletten ve bütçeden dışlandık. Maaşlarımızı mevkilerimizi kaybettik, dış yardımlardan payımıza düşen miktar Rumlar tarafından gasp edildi.
1964 yılı Lefkoşa, Küçük Kaymaklı, Baf, Limasol, Larnaka, Mağusa, Boğaz ve St Hilarion, Erenköy/Dillirga saldırıları ile dolu geçti. Mağusa’ya giren 3 Rum-Yunan subayının uyarıya rağmen durmayıp vurulmaları üzerine, tam 28 sivil Türk yollardan alınıp katledildi. 1967’de ise Geçitkale-Boğaziçi saldırıları yapıldı, 24 Türk katledildi.
Ve siz, bir tarih öğretmeni olarak çıkıp, sanki bu anlattıklarım hiç yaşanmamış gibi, “ sadece ufak tefek çatışmalar oldu, büyük olaylar yaşanmadı, Türkler mağdur olmadı, mağduriyet dönemi yoktur vb… ” diyeceksiniz!!!
Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır, ne biçim tarih öğretmenliğidir?
GENÇLER ZEHİRLENİYOR
Türk Halkına yönelik saldırıları kim inkar eder, kim “önemsiz, ufak çatışmalar” olarak niteler, kim TMT’yi ve Denktaş’ı sorumlu tutar?
Rum-Yunan ikilisi ve EOKA….
Ve, bir de, iki toplumlu etkinliklerde beyinleri Rum propagandası ile yıkanan tarih öğretmenleri, AB/ABD/Rum fonları ile beslenen sözde gazeteciler ve iki toplumlu örgütler, tarihi boyunca ENOSİS’i savunan AKEL’in kuyruğuna takılan federasyoncu siyasiler ve partileri….
Gençlerin bugün niye Rumlar gibi, “1974 öncesi ne güzel Rumlarla kardeş kardeş barış içinde yaşardık, Türkiye durup dururken geldi, adayı işgal etti ve hem adayı, hem de bizi böldü. Bizi Rum kardeşlerimizden ayırıp sefalete boğdu” şeklinde konuştukları anlaşılıyor değil mi?
Eğer gençlere tarihi gerçekleri, uğradığımız saldırıları, mağduriyeti, TMT’nin şanlı mukavemetini, Halkımızın teslim olmayıp onurla direndiğini, Anavatanın nasıl yardımımıza koştuğunu anlatması gereken tarih öğretmenleri, onlara “inanmayın, mağdur olmadık, ufak tefek çatışmalar oldu, bunlar faşist milliyetçilerin ve TMT’nin yalanlarıdır” derlerse, o gençlik Anavatana, KKTC ‘ye, TMT’ye sahip çıkar mı, TMT’cilere, saygı duyar mı?
Maalesef bugün tanık olduğumuz durum işte budur.
Sözde tarih öğretmenlerinin, tarihi, yalanlarla nasıl tahrip ettiklerini, yarın da kendi ifadeleri ile göstereceğim…