Gazze Şeridi’nde ateşkes sağlanmış olsa da 471 gün boyunca yaşananlar, Filistin halkı için bir kıyamet sahnesiydi.
İsrail’in saldırıları sonucunda her 14 Filistinli’den biri öldü ya da yaralandı. Gazze’de sağlık yetkilileri, bu saldırılarda en az 46 bin 913 Filistinlinin hayatını kaybettiğini bildirirken, 110 bin 265 kişinin yaralandığını açıkladı. oplamda 1410 aile tamamen yok oldu ve 35 bin çocuk ebeveynlerini kaybetti. Enkaz altında kalan yüzlerce kişiye hala ulaşılamıyor…
Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soykırım olarak nitelendirilebilecek bu saldırılar sırasında İsrail ordusu Gazze’ye tam 85 bin ton patlayıcı attı. Bu bombardıman, 42 milyon ton enkaz yaratarak bölgeyi geri dönüşü zor bir yıkıma sürükledi.
ABD: İsrail’e tam destek, ateşkeste sahte insaniyet
Amerika Birleşik Devletleri, Gazze’deki yıkımın en büyük destekçisi olarak öne çıkıyor.
Eski Başkan Joe Biden, saldırıların başladığı ilk günden itibaren İsrail’in yanında durduğunu defalarca ilan etti.
Biden, 18 Ekim 2023’te İsrail’i ziyaret ederek, “Bugün burada bulunmamın basit bir nedeni var; İsrail halkı ve dünyadaki herkesin ABD’nin nerede durduğunu bilmesi” ifadelerini kullandı. Bu ziyaret sırasında, Kongre’den İsrail için eşi benzeri görülmemiş bir destek paketi talep ettiğini açıkladı.
Biden, saldırıların doruk noktaya ulaştığı günlerde “ABD, İsrail’in arkasındadır. Bugün, yarın ve her zaman” diyerek İsrail’e tam desteğini bir kez daha teyit etti.
Farklı dönemlerde yaptığı röportajlarda “Ben bir Siyonsitim” açıklaması yapan eski ABD Başkanı Joe Biden, İsrail’e yakınlığıyla geçmişte de gündemeydi.
Maddi manevi desteklerini her zaman dile getiren, hatta yeri geldiğinde İsrail’in avukatlığını yapan Biden, yerinde de bağlılığını kanıtlamak istedi. Netanyahu’dan da teşekkürü kaptı.
Elinde binlerce Gazzeli sivilin kanı olan Netanyahu, Amerikan Kongresinde konuşturularak alkışlandı. O anlar tarihe utanç olarak geçti.
2023 Ekim’inde başlayan soykırım sırasında ABD Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Antony Blinken birkaç kez Tel Aviv’e gitti.
İlk İsrail ziyaretinde, ateşkes çağrısı yapmak yerine “Bugün, yarın ve her zaman İsrail halkının arkasındayız” ifadelerini kullandı.
Soykırımı açıktan destekleyen Antony Blinken, sık sık soykırım karşıtı protestoların da hedefi oldu.
Mayıs 2024’te ABD Senatosu’ndaki konuşması sırasında “Soykırım bakanı, kasap!” haykırışıyla eyleminin sonuçlarıyla yüzleşti.
ABD Dışişleri Bakanlığı görevinin son konuşmasını 17 Ocak 2025’te yapan Blinken, gazetecilerin tepkisiyle karşılaştı. Blinken’a “soykırımcı” diyen gazeteciler, konuşmasını keserek katledilen meslektaşlarının hesabını sordu.
Ancak ateşkes ilan edildikten sonra özellikle Biden’ın söylemleri birdenbire değişti.
“Aylar önce ortaya konulan ateşkes önerisinin nihayet gerçekleşmesine çok yakınız” diyerek ateşkesi sahiplenen Biden, savaşı durdurmak için çaba sarf ettiği izlenimi yaratmaya çalıştı.
Oysa ABD’nin ateşkes sürecinde oynadığı rol, barıştan çok İsrail’in çıkarlarını koruma amacı taşıdı.
Filistin halkının yaşadığı acılara değinmek yerine, süreç boyunca İsrail’e yapılan yardımları artırmayı tercih eden ABD, ateşkes sonrası “insani yardım” söylemleriyle kendi rolünü unutturmaya çalıştı.
Almanya: İsrail’in güvenliği önceliğimizdir
Almanya, Gazze’ye yönelik saldırılar sırasında İsrail’e tam destek veren bir diğer Batılı güç oldu.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, savaş boyunca İsrail’in yanında olduğunu defalarca ifade etti.
Netanyahu ile düzenlediği basın toplantısında Scholz, “Almanya’nın görevi İsrail’in varlığını ve güvenliğini sağlamaktır” dedi. Federal Meclis’te yaptığı konuşmada ise, “Böylesine zor zamanlarda Almanya için tek bir yer olabilir, o da İsrail’in yanıdır” ifadelerini kullandı.
Scholz, saldırılar sırasında İsrail’e yapılan silah satışlarını savunarak, bu desteklerin devam edeceğini açıkladı.
Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser ise ülkedeki Hamas destekçilerini sınır dışı etmek için “tüm yasal araçların kullanılacağını” belirtti. Almanya’nın bu süreçteki politikaları, Filistin halkının yaşadığı trajediye duyarsız kaldığını açıkça ortaya koydu.
Ancak ateşkes ilan edildikten sonra Scholz’un söylemleri de hızla değişti.
Sosyal medya platformu X’te yaptığı paylaşımda, “Nihayet silahlar sustu. İsrailli rehineler serbest bırakıldı. Ancak şimdi Gazze’ye daha fazla insani yardımın hızla ulaşması gerekiyor. Sivil halk çok büyük acılar çekti. Onların kaderi bizi de ilgilendiriyor,” ifadelerini kullandı.
Almanya, saldırılar sırasında İsrail’i destekleyen politikalarını görmezden gelerek, ateşkes sonrası insani bir pozisyon alıyormuş gibi görünmeye çalışıyor.
Macron da İsrail destekçisiydi
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İsrail’e silah ambargosu için göstermelik bir çağrı yaptı. Katil Netanyahu tepki gösterince Macron geri adım atarak anında fikrini değiştirdi.
Soykırımcı İsrail yanlısı açıklamalarda bulundu.
Meloni’ye göre bu soykırım değil, kendi hakkını savunma
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni de İsrail’i ziyaret eden liderler arasında yer aldı. Netanyahu ile yüz yüze görüşen ve Cumhurbaşkanı Herzog ile telefonla konuşan Meloni, İsrail’e verdiği desteği her fırsatta yineledi.
Meloni “İsrail’in kendisini savunma ve barış içinde yaşama hakkına sahip olduğunu” söyledi.
Avrupa Birliği de bu süreçte çelişkili bir duruş sergiledi.
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, İsrail’e verdiği açık destekle dikkat çekerken, bu tutumu Avrupa Parlamentosu’ndaki birçok vekilin tepkisini çekti.
“Çifte standart” eleştirilerinin hedefi olan von der Leyen’in tutumuna karşı, AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in daha eleştirel bir duruş sergilemesi ise kurum içinde tartışma yarattı.
Borrell, Gazze’de bebeklerin bile öldüğüne dikkat çekerken, ateşkes çağrısında bulundu. Ancak bu insancıl yaklaşım, başta von der Leyen olmak üzere birçok Batılı siyasi tarafından eleştirildi ve Borrell’in AB yönetimi içinde hedef haline gelmesine yol açtı.
Almanya’da Filistin destekçilerine polis müdahale etti. pic.twitter.com/Jx7Ga3S2pL
— TRT HABER (@trthaber) April 26, 2024
Destek olanlara baskıyı artırdılar
Batılı siyasiler açıktan İsrail’e desteklerini iletmekle kalmadı, Filistinlilere yönelik baskıyı da artırmaya çalıştılar.
Bunun somut örneklerinden biri de Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in soykırım suçuna karşı tedbir kararı almasının ardından, birçok Batılı devletin İsrail’in çağrısına uyması oldu.
BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansına destekler kesildi.
ABD, İngiltere, Avustralya, İtalya, Kanada ve Finlandiya, BM Filistinlilere Yardım Ajansına finansal desteği durduran ilk ülkeler oldu.
Almanya, Fransa, İsviçre ve İskoçya da İsrail’in isteği doğrultusunda ajansa yeni fon ayrılmayacağını duyurdu.
UCM kararı
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze’de işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, eski Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Hamas lideri Muhammed Deif hakkında tutuklama emri çıkardı.
UCM, Netanyahu ve Gallant’ın özellikle Gazze’de kitlesel açlığa neden olduğunu tespit etti.
Mahkeme Başsavcısı Karim Khan, yürütülen soruşturmanın ardından iki İsrailli liderin Roma Statüsü kapsamındaki suçlardan sorumlu tutulabileceğini belirtti.
Ateşkes sonrası Netanyahu ve Gallant’ın Roma Statüsü’ne taraf ülkelerde seyahat etmeleri durumunda tutuklanma riski bulunuyor. Ancak ABD’nin bu karara karşı çıkması, adalet arayışında çifte standardın devam ettiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Gazze halkı için verilen bu karar, uluslararası adaletin sağlanması yolunda önemli bir adım olsa da uygulamada bu emirlerin ne kadar etkili olacağı belirsizliğini koruyor.
Gazze, 471 gün boyunca sadece İsrail’in saldırılarına değil, uluslararası toplumun sessizliğine ve çifte standartlarına da maruz kaldı.
ABD ve Almanya gibi ülkeler, saldırılar boyunca İsrail’e tam destek verirken, ateşkes sonrası “insani yardım” ve “Filistin halkının acılarına duyarlılık” söylemleriyle politikalarını temize çekmeye çalıştı.
Ancak bu söylemler, Filistin halkının yaşadığı trajediyi ve uluslararası toplumun sorumluluğunu unutturmuyor.