Dünyanın en büyük adası Grönland, iklim krizinin etkisiyle buzların erimesi ve yeni ticaret yollarının açılması nedeniyle giderek daha önemli hale gelen Arktik bölgesinde merkezi bir konuma sahip bulunuyor.
Zengin yer altı rezervlerine de sahip Grönland’ın hem ABD’ye yakınlığı hem de kilit deniz yolları üzerindeki konumu, Washington için özellikle Rusya ve Çin ile artan rekabet bağlamında “stratejik avantaj” olarak görülüyor.
Trump, 23 Aralık’ta Truth Social hesabından yaptığı paylaşımda, Grönland’ın ABD kontrolünde olması gerektiğine ilişkin söylemini yineleyerek, Ada’nın mülkiyeti ve kontrolüne sahip olmanın “mutlak zorunluluk” olduğunu savundu.
ABD’de görevi devralmaya hazırlanan Trump, “Ulusal güvenlik ve dünya genelinde özgürlük için ABD, Grönland’ın mülkiyeti ve kontrolünün mutlak bir zorunluluk olduğunu düşünüyor.” mesajını paylaştı.
Trump’ın bu sözleri, Grönland yetkilileri başta olmak üzere tepki çekti.
Grönland Başbakanı Egede, AA muhabirine yaptığı yazılı açıklamada, Grönland’ın “satılık olmadığını” vurgulayarak, “Grönland, Grönland halkına aittir. Biz satılık değiliz ve asla satılık olmayacağız. Uzun süredir devam eden özgürlük mücadelemizi kaybetmeyeceğiz.” ifadelerini kullandı.
Öte yandan başta komşu ülkeler olmak üzere tüm dünyayla işbirliği ve ticarete açık olmaya devam ettiklerini belirten Egede, “Zira tüm işbirliği ve ticaret Danimarka üzerinden yapılamaz. Bizimle yapılacak tüm işbirlikleri bizim değerlerimize dayanmalıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
Grönland, ABD için neden önemli?
Grönland’a ilgisini gizlemeyen ABD, özellikle soğuk savaş döneminde buraya önemli yatırımlar yaparak ve askeri üs kurarak bölgedeki varlığını güçlendirdi.
ABD uzun zamandır Grönland’da yer alan ve füze saldırılarına karşı erken uyarı sistemleri için kritik öneme sahip Thule Hava Üssü aracılığıyla bu bölgede askeri varlığını sürdürüyor.
Üssün stratejik konumu ABD’nin Kuzey Kutbu’ndaki ve Atlantik’teki faaliyetleri izlemesine olanak tanıyarak ulusal güvenliğini sağlamasına yardımcı oluyor.
Askeri kaygıların ötesinde, Grönland’ın mineraller, nadir toprak metalleri ve petrol rezervleri de dahil olmak üzere doğal kaynaklar açısından zengin olması da Ada’yı ABD için “çekici” kılıyor.
Ada’nın sahip olduğu kaynakların elektronik, yenilenebilir enerji ve elektrikli araçlarda kullanılanlar başta olmak üzere ileri teknolojiler için gerekli mineraller olması dikkati çekiyor.
Grönland, önemli uranyum, altın, çinko ve diğer kritik malzeme rezervlerine sahipken ABD ise nadir toprak mineralleri konusunda Çin’e olan bağımlılığını azaltmak istiyor.
ABD’nin Grönland’ın başkenti Nuuk’ta 1953’te kapattığı konsolosluğunu 2020’de yeniden açma kararı da “yenilenebilir enerji ve maden kaynaklarıyla ilgili projelerde doğrudan iletişim ve işbirliğini kolaylaştırma” amacı olarak değerlendirildi.
Trump, 2019’da da “satın almayı” teklif etti
Grönland’ın merkezinde yer aldığı Arktik bölgesi, yıllar içerisinde Rusya, Çin ve ABD’nin nüfuz mücadelesi verdiği bir bölge haline geldi.
Trump da Rusya’nın askeri genişlemesine ve Çin’in bölgedeki artan varlığına karşı ABD’nin Kuzey Kutbu’ndaki etkisini güçlendirmek istiyor.
Aynı zamanda ABD’nin Arktik bölgesindeki ekonomik etkisini artırmak ve Grönland’ın zengin kaynaklarından da faydalanmak isteyen Trump, göreve geldiği ilk dönemde de Danimarka’dan Ada’yı satın alma isteğini dile getirdi.
Trump’ın 2019’da yaptığı bu teklifi Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, “saçma” olarak nitelendirerek reddetti.
Daha önce de gündeme gelmişti
Danimarka’ya bağlı özerk bölge olan Grönland, hem ABD hem de Danimarka ile jeopolitik çıkarlar, askeri strateji ve ekonomik kaygılarla şekillenen tarihi ilişkilere sahip.
2 milyon kilometrekareden fazla bir alanı kaplayan Ada, Danimarka-Norveç Krallığının 1721’de kontrolü ele geçirmesinin ardından koloni haline geldi.
Grönland, 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın Danimarka’yı işgali sırasında ABD’nin koruması altına girdi ve 1945’te Danimarka’ya iade edildi.
Danimarka 1979’da Grönland’a kendi kendini yönetme hakkı verdi, 2009’da ise özerklik genişletilerek Ada, iç işleri üzerinde daha fazla kontrol sahibi oldu.
Böylece Grönland, eğitim, sağlık, doğal kaynaklar ve kolluk kuvvetleri de dahil olmak üzere çoğu iç meselede yetkiye sahip bir iç yönetim hükümetine sahip oldu.
Öte yandan Danimarka, Grönland’ın dış politika ve savunma konularını denetlemeye devam etti.
Grönland, özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında önemli bir stratejik konum haline geldi. Almanya’nın işgali sırasında ABD de Kuzey Atlantik’teki çıkarlarını korumak için 1943’te askeri üs kurdu.
Dönemin ABD Başkanı Harry Truman, 1946’da Grönland’ın Danimarka’dan 100 milyon dolar altın karşılığında satın alınmasını önerdi. Truman’ın teklifi üç seçenek içeriyordu: Grönland’daki ABD askeri üslerinin uzun vadeli olarak güçlendirilmesi, Danimarka’nın ABD askeri korumasını kabul etmesi ve bölgenin tamamen satın alınması.
Danimarka, bu teklifi reddetse de ABD’nin buradaki askeri varlığını devam ettirmesine izin verdi.