Cumartesi, Kasım 23, 2024
Google search engine
Ana SayfaKıbrısIsias Davası

Isias Davası

6 Şubat depremi, Türkiye’nin AKP-tarikat-cemaat ve sonradan aralarına katılan MHP’nin oluşturduğu çetenin bir ülkeyi, bir milleti sırf hırs ve rant yüzünden nasıl ahlaksızca, vicdansızca ve cahilce bir tutumla tarihte eşi benzeri az görülmüş bir yıkıma ve bir katliama götürdüğünün abidesi olarak tarihe geçti.

Mağdur edebiyatının arkasına sığınarak, inanç ve vicdan sömürüsünde sınır tanımayarak iktidara  gelen ama cehalette, vicdansızlıkta ve ahlaksızlıkta da sınır tanımadığını milyon, hatta milyar kez ispatlayan, ülkenin tüm maddi, manevi ve milli değerlerini kansere yakalatan, kokuşmuşlukta sınır tanımadan her türlü insani değeri eritip bitiren, milletin devletin namusu bayrağı bile ayaklar altına aldırıp, çöplere attıran, iktidarı boyunca topluma kin, nefret, öfke tohumları ekmek, toplumu bölmek için elinden geleni ardına koymadan yapan AKP iktidarı sebep olduğu onca kötülük arasında tek bir iyilik yapsaydı, tek bir şey deseydi ve dediğinin de arkasında dursaydı, bugün tarifsiz bir azap, acı ve öfke içinde olmazdık ve belki de sebep oldukları tüm kötülüklere karşın teşekkür bile ederdik; Diyeceklerdi ki, Türkiye bir deprem ülkesi, deprem bu ülkenin gündelik bir gerçeği, defalarca bu felakete maruz kaldık, hafif bir depremde bile binaların inşaatında yaptığınız sahtekarlıklar o binaların insanların başına yıkılmasına neden olabilir, ev diye içine girdiğiniz yapılar canlı canlı içine gömüleceğiniz mezarınıza dönüşebilir, sahtekarlığı, hilekarlığı ve cehaleti bir tarafa bırakın, bilimsel kurallara ve ülkenin şartlarına uygun inşaatlar yapın, aksi takdirde inşaatlarda kaçak göçek işler yapanların yakasına yapışacağız, ömür boyu gün yüzü göstermeyeceğiz…

Ve sadece birkaç örnekte dediklerini de yapsalar, sahtekarları, ahlaksızları, zırcahilleri adalet önüne çıkarıp da içeri tıksalardı, millet biraz olsun akıl koyacakdı, kimse kolay kolay kaçak, göçek işlere, sahtekarlığa, hilekarlığa teşebbüs etmeyecekti, 6 Şubat günü yaşanan depremde de belki birkaç bina yıkılacaktı, belki yine insanlar ölecekti, ama felaketin boyutu kesinlikle ve kesinlikle bu boyutta olmayacaktı, kaybettiğimiz onca insan, onca evladımız bugün yaşıyor olacaktı.

Çok mu zordu biraz akıl sahibi olmak, bunu söylemek ve söylediğinin arkasında durmak…

Çok mu zordu biraz olsun vicdan sahibi olmak, insanlık göstermek ve bilime saygı duymak…

Ama yapmadılar, aksine, çıkardıkları aflarla kaçak, göçek işleri, sahtekarlığı, ahlaksızlığı, cehaleti, hilekarlığı, vicdansızlığı alabildiğine teşvik ettiler, zaten paçalarından zırcehalet ve sahtekarlık akan, rant rant diye kuduran vicdansız müteahhitleri ve cahillikte sınır tanımayanları daha da kudurttular, memleketi baştan aşağı mezardan farksız binalarla  doldurttular, bu tarifsiz rezillikten de siyasi ve maddi rant elde ettiler, en sonunda da insanlarımızı, çocuklarımızı ezim ezim ezdiler, Türk tarihinin gördüğü en büyük ve en dehşetli toplu katliama sebep oldular.

Isias Davası denen ve toplu katliam, ahlaksızlık ve zırcehalet abidesine gelince, hiç kimse kusura bakmasın, Isias katliamının ve ülkede akıl almaz boyutta yaşanan yıkımın ve ölümlerin sorumluları sadece otelin sahipleri, diğer yıkılan, tuzla buz olan binaların müteahhitleri ve ilgili teknik sorumlular değildir, aynı zamanda bu kötülüğün azmettiricisi olan AKP iktidarının ve tüm destekçilerinin ta kendisidir…

Bugün bu davanın takipçisiyiz, acılarınızı paylaşıyoruz demeleri onları bu sorumluluktan hiçbir şekilde kurtarmaz, kurtaramaz.

Ayrıca, acılarımızı filan paylaşmasınlar da, bu vakitten sonra hiç kimsenin özellikle AKP’nin ve destekçilerinin sahte gözyaşlarına ihtiyacı yoktur.

Zerre kadar vicdanları olsaydı, bugün bu felaketin azabını çekiyor, ruhen eriyip bitmiş, fiziken yaşıyor olsak da ruhen çocuklarımızla birlikte gömülmüş olmazdık…

Sadece kendi evlatlarımızı, yavrularımızı, arkadaşlarımızı, öğrencilerimizi, tanıdıklarımızı nasıl kaybettiğimizi değil, tanımadığımız onbinlerce, belki de yüzbinlerce insanı, evlatları nasıl kaybettiğimizi düşündükçe yaşadığımızdan, insan olduğumuzdan, yediğimizden, içtiğimizden, aldığımız nefesten utanır hale gelmezdik…

Ne yazık ki, bu dünyada var olan hiçbir insani adalet insanlığın yüzkarası olan katillerden ve azmettiricilerinden yeterince hesap soramaz.

Bunun imkan ve ihtimali yoktur, tüm sorumluları ömür boyu hapse atılsa, hapislerde çürütülse, darağaçlarında ipe çekilse, leşleri meydanlarda çürütülse bile sebep oldukları kötülüğün, devlette, millette, ruhlarımızda yarattıkları yıkımın bedelini yeterince ödetilemez, böyle bir ceza bile onların kokuşmuş ruhları için ceza değil, olsa olsa ödül olur.

Sebep oldukları azap, sebep oldukları kötülük, öyle böyle bir kötülük değil, tarifi yoktur, tarifini yapmaya kelimelerin kifayeti yetmez.

Evladınızın, can parçanızın mezarının başında durursunuz, evladınız sizden sadece ve sadece iki adım ötededir, toprağın altındadır, yanaklarından öpemezsiniz, saçını koklayamazsınız, güzelim yüzünü okşayamazsınız, sevgi dolu sesini duyamazsınız, kucağınıza alamazsınız, gözlerine bakamazsınız, gülüşünü göremezsiniz, özleminden eriyip bitersiniz, onun yanına gitmek için bir an önce ölmek istersiniz, geride kalanları düşünerek ölümle kalım arasında mücadele edersiniz, ruhunuz tükenir, eriyerek biter, inançlarınız, duygularınız, yüreğiniz ezim ezim olur, mezarının başında çöker kalırsınız…

Böyle bir azaba sebep olan kötülüğe hangi insani adalet nasıl bir bedel ödetebilir ki!!!

Onlara sebep oldukları kötülüğün ve kötülükleriyle aldıkları canların bedelini ancak ve ancak Tanrı’nın ilahi adaleti canlarından, ciğerlerinden, ruhlarından söke söke alarak ödetebilir, karanlıktan ve kötülükten kokuşmuş ruhlarını cehennemde sonsuza kadar yakarak ödetebilir…

Var mı böyle bir dünya!!!

Vardır, emin olun vardır ve er ya da geç, sebep oldukları vahşetin ve azabın bedelini öyle ya da böyle ödeyecekler, insanoğlunun adaleti yeterince ödetemezse bile Tanrı’nın adaleti onlara ödetecektir, ve O’nun adının arkasına sığınıp da yaptıkları kötülüklerin bir bedeli olduğunu da öğretecektir.

Aksi takdirde, herbirinin bir melek olduğunu kabullenmekten başka çaremizin artık kalmadığı noktada, can parçalarımız, nur yüzlü evlatlarımız, yavrucuklarımız yattıkları yerde huzur bulamazlar.

 

 

 

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisment -spot_imgspot_imgspot_imgspot_img

Most Popular

Recent Comments